Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Kadın, Aile ve Toplum Hizmetleri Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle, “Kadın Olmak” konulu panel düzenlendi.
İzzet Baysal Kültür Merkezi Mavi Salonda düzenlenen panele; Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Bektaş, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Alişarlı, Bolu Belediye Başkan Yardımcısı Ahmet Yılmaz, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Samettin Gündüz, akademisyenler, öğrenciler ve konuklar katıldı.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan panelin açılış konuşmasını yapan Kadın, Aile ve Toplum Hizmetleri Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Hikmet Yağlı Mavil, “İnsanoğlu, kendi iradesiyle eylemlerini seçebilen bir varlıktır. Ancak insanoğlu, doğuştan cinsiyetini seçme hakkına sahip değildir. Bu sebeple erkek ya da kadın olarak doğmuş olmak, birini diğerine üstün olma hakkı vermez. Bizler, kadın ve erkeğin bir bütünün iki eşit yarısı olduğuna inanan bir gelenekten geliyoruz. Yüce yaratıcı, kadın ve erkeği aynı yaratılış gayesi ile yaratmış, yeryüzünü birlikte imar ve inşa etmek için var etmiş, kadın ve erkeği yeryüzünde halifesi kılmıştır.” dedi.
10 yıl önce İstanbul’dan Bolu’ya geldiğinde, burada dikkatini en çok kadın üretkenliğinin çektiğine dikkati çeken Doç. Dr. Mavil, “Bolu’da kadınlar, bahçelerinde ektikleri ve el emekleri ile ürettikleri yöresel ürünleri satıyorlar; üretimi destekleyerek ekonomiye katkıda bulunuyorlardı. Son zamanlarda da Bolu’da çok sayıda kadın girişimci olduğuna, bir araya gelerek kooperatifler kurduklarına tanıklık ediyoruz. Panelimizde, Bolu’da ve üniversitemizde kadınların pek çok şeyi başardıklarını, güzel hizmetler içerisinde yer aldıklarını göstermek istedik. Bu sebeple sağlık, hukuk, sanat, din hizmetleri ve iş dünyası sahalarında başarılı kadınlarımızı, panelimize davet ettik.” diye konuştu ve panelistlerin öz geçmişleri hakkında bilgi verdi.
Doç. Dr. Mavil: “Üniversitemizin Kadın Dostu Olduğunu Hatırlatmak İsterim.”
“Her biri Türk kadınını başarıyla temsil eden hanımefendiler. Onların başarı hikayelerinin gençlere ilham kaynağı olacağını düşündük.” diyen Doç. Dr. Mavil, “Üniversitemizin kadın dostu olduğunu da hatırlatmak isterim. Nitekim 2021 yılı sonu itibariyle üniversite personelimizin yüzde 57’si erkek, yüzde 43’ü kadın; idari personelin yüzde 54’ü erkek, yüzde 46’sı kadındır. Akademik personel içerisinde, 885 erkek ve 668 kadın bulunurken, idari personel içerisinde de 398 erkek, 343 kadın bulunmaktadır. Ben 8 Mart vesilesiyle, tüm kadınların Kadınlar Günü’nü kutlarım. Vatanını müdafaa etmek için şehit düşen, şiddet kurbanı olarak hayatlarını kaybeden kadınlarımızı rahmetle yâd ediyorum.” şeklinde konuştu.
Bolu Belediye Başkan Yardımcısı Yılmaz: “Kadının Eğitim ve Çalışma hayatına Katılımındaki Engeller, Sadece Kadının Değil, Tüm Toplumun Sorunudur.”
Bolu Belediye Başkan Yardımcısı Ahmet Yılmaz ise, “Günümüzde ülkelerin gelişmişlik düzeyi, yalnızca ekonomik göstergelerle değil, insan haklarına ve özellikle kadın haklarına verilen değerle ölçülmektedir. Kadının ihmal edildiği bir toplumun varlığını sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi mümkün değildir. Bu bilinçle bizlerin en büyük dileği, kadınların hiçbir şekilde şiddete maruz kalmadıkları, ekonomik, toplumsal ve siyasal alanlarda etkinliklerini daha da arttırdıkları, toplumda daha güçlü oldukları bir dünyada yaşamalarıdır. Ne yazık ki, her gün yüzlerce kadının psikolojik, fiziksel şiddet gördüğü hatta öldürüldüğü bir dünyada yaşıyoruz. Kadının eğitime ve çalışma hayatına katılımındaki engeller, sadece kadın sorunu değil, toplumun sorunudur. Kadın, aile kurumunun yapı taşıdır. Kadın, aile ve toplum arasındaki bir köprü gibidir. Değerlerimizin temsilcisi ve koruyucusu kadınlarımızı, bütün alanlara etkin bir şekilde katmak hepimizin görevidir. Başta, pek çok devletten daha önce, 1934 yılında seçme ve seçilme hakkını Türk kadınına layık görmüş Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım olmak üzere, bütün kadınlarımızın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutluyorum.” ifadelerini kullandı.
Rektör Alişarlı: “Sevgi, Hoşgörü, Merhamet ve Özverinin Simgesi Kadınlardır.”
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Alişarlı ise, konuşmasına “Sağlam köklerle bağlı toplumumuzun, kadim kültür ve medeniyet tasavvurumuzun mayasında insana saygı yer almaktadır. Bu saygının en tepesinde her zaman, baş tacı ettiğimiz kadınlarımız yer alır. Sağlıklı toplumları temel yapı taşını aile oluştururken, ailenin de en önemli unsunu yine kadınlar olmakta, bu bağlamda toplumsal sağlığı ayakta tutan yegâne unsurun kadınlar olduğu ortaya çıkmaktadır. Çocuklarımızın kişiliklerinin oluşumunda, toplumda fark yaratan bireyler olabilmelerindeki rolleriyle, aynı zamanda sevgi, hoşgörü, merhamet ve özverinin de simgesi yine kadınlardır.” diye başladı.
“8 Mart, Mücadele ve Dayanışma Günüdür.”
“8 Mart; kadınların ailede, toplumda, sosyal, siyasi ve ekonomik yaşamda eşitliğin sağlanması, ayrımcılığın ortadan kaldırılması, kadın haklarının korunması için, eğitim, kültür, ekonomik ve hukuk alanlarında gerekli çalışmaların yapılmasına dair isteklerini dile getirdikleri mücadele ve dayanışma günüdür.” diyen Rektör Alişarlı, “Tarihe ve kültürlere bakıldığında, tüm medeniyetlerin fiziksel ve duygusal farklılıkları nedeniyle, kadına ve erkeğe farklı roller ve sorumluluklar yüklemiş olması, kadın ve erkeğin eşitsizliğini değil, daha çok birbirini tamamlayan birer parça olarak bir bütünü oluşturması olarak değerlendirilmelidir. Bu mânâda kadın ve erke eşittir.” yorumunda bulundu.
“Kültür ve Geleneğimizde Her Zaman Ön Planda Olmuş Kadınlarımız, Güçlü ve Bağımsız Türkiye’nin İnşasında Üzerine Düşen Görevi Yapmaya Devam Ediyor.”
Rektör Alişarlı, konuşmasında “Tarihimizin en yakın dönemlerine baktığımızda, milli mücadele zamanında, vatanın ve bayrağını savunmak için cansiperane mücadele eden Nene Hatun, Kara Fatma, Şerife Bacı isimleriyle özdeşleşen ve nice isimsiz kahraman kadınlarımız ile doludur. Kadınlar ve erkekler, bir bütün olarak düşmana set germiş, çelik duvar kurmuş, işgalci düşmanı yurdumuzdan söküp atmıştır. Nitekim Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ‘Dünyada hiçbir milletin kadını, milletini kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadınından daha fazla çalıştım’ diyemez sözü ile bunu tüm dünyaya ilan etmiş; savaştan hemen sonra Cumhuriyetimizin ilk yıllarında kadın ve erkek yine bir olmuş; memur olmuş, işçi olmuş, öğretmen, doktor, avukat, bilim insanı olmuş; ülkesini güçlendirmiş ve büyütmüştür. Türk toplumunun kültür ve geleneğinde her zaman ön planda olan kadınlarımız bugün, eğitimden bilime, sanattan ekonomi alanına, siyasetten kamu yönetimine kadar her alanda üstün başarılar elde eden, övünç kaynağı olarak, güçlü ve bağımsız Türkiye’nin inşasında yine üzerine düşen görevi yapmaya devam etmektedir.” ifadelerini kullandı.
“Diyarbakır’da 918 Gündür Evlat Nöbeti Tutan Değerli Annelerimizin, Evlatlarına Sağlıcakla Kavuşmasını Diliyorum.”
8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla, kadınların toplumu değiştiren ve dönüştüren gücüne en yakın örnek olarak verdiği Diyarbakır’daki 918 gündür evlat nöbeti tutan değerleri anneleri yâd eden ve sağlıcakla evlatlarına kavuşmalarını dileyen Rektör Alişarlı, sözlerini “Bu duygu ve düşüncelerle, karşılıksız sevgi ve şefkat sahibi annelerimiz başta olmak üzere, bir arada olmanın verdiği güçle, yan yana, omuz omuza çalıştığımız Üniversitemizin kıymetli kadın çalışanları ile emekleri, sevgi dolu yürekleri ve özverileriyle dünyamızı güzelleştiren, daha yaşanabilir hale getiren tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyorum. Bu anlamlı paneli hazır hale getiren, Kadın, Aile ve Toplum Hizmetleri Uygulama ve Araştırma Merkezimizin değerli Müdürü Doç. Dr. Hikmet Yağlı Mavil hocamıza ve ekibine, panele katkı veren ve değerli kılan kıymetli panelistlere canı gönülden teşekkür ediyorum.” diyerek tamamladı.
Cumhuriyet Başsavcısı Bektaş: “Şiddet Olayları Adli Boyuta Taşındıktan Sonra Yapılan Uygulamalar Eleştiri Konusu Olabiliyor.”
Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Bektaş ise, tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü tebrik ederek, kadına yönelik şiddetin önlenmesi kapsamında yapılan uygulamalar hakkında bilgi vererek, “Kadınların yaşadığı sıkıntıları, hepimiz her gün basından ve sosyal medyadan görebiliyoruz. Bütün bunlar hepimizi derinden etkiliyor ve üzüyor. Bunlara sebep olan, bu süreçlerin yaşanmasına neden olan, işin kaynağı olan, özellikle şiddet boyutu, sosyolojik boyutu ve aileden kaynaklı boyutu var. Tabii bizler, adli kısım olarak, bu olaylar yaşandıktan sonra olaylara müdahil oluyoruz. Bu tür olaylar adli boyuta taşındıktan sonra yapılan uygulamalar, bazen eleştiri konusu yapılabilmekte.” dedi.
“Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesini Kapsayan Mevzuat Yeterli.”
Kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin önlenmesiyle ilgili mevzuatın yeterli olduğunu vurgulayan Bektaş, “Tabii ki daha geliştirilebilir, yeni düzenlemeler yapılabilir; daha etkin bir soruşturma ve yaptırım süreci oluşturulabilir. Zaten bu konuyla ilgili bakanlığımız, meclisimiz, yasa koyucu gerekli çalışmaları yapmakta. Şu anda ülkemizde olan yasalarda, eğer şiddete maruz kalan kişi bir kadınsa ve akrabalık dereceleri içerisinde bu şiddet işlenmişse, burada kadınlarımız lehine pozitif ayrımcılığa gidiyor kanun koyucu. Eylem basit halde olsa bile, hukuki tabiriyle niteliksiz bile olsa, bunu resen kovuşturmaya, soruşturmaya konu ediniyor. Yani herhangi bir şikayet aranmaksızın ya da tarafın şikayetinden vazgeçmesi söz konusu olsa bile, soruşturma kamu adına yürütülüyor.” diye konuştu.
Bektaş, Uzlaştırma Kurumu Hakkında Bilgi Verdi
Uzlaşma Kurumu hakkında bilgi veren Bektaş, “Burada belli suç tipleri için, mahkeme yerine başsavcılıklarda oluşturulan uzlaşma bürolarına gidilerek, dostane bir çözüm yolu aranıyor. Olayın hukuki boyutu çözülmeye çalışılıyor. Ancak kadın ya da çocuk olduğu zaman bu kurum işletilmemektedir ve dosya direkt mahkeme önüne taşınmaktadır. 6284 sayılı bir yasamız var; bu yasamız hala yürürlükte olarak kadınlara karşı yapılan şiddet eylemlerine yönelik düzenlemeler içermekte. Mevcut düzenlemelere ek olarak da Bakanlığımızın ve TBMM’nin yasal çalışmaları devam etmektedir.” şeklinde konuştu.
“Israrlı Takip, Yeni Düzenlemede Suç Kabul Edilecek.”
6284 sayılı yasadaki ‘Israrlı Takip’ unsurunun, suç unsuru olarak düzenlenmediğini, ancak kadın uzaklaştırma talep ederse, mahkemenin tedbir uygulama kararı alabildiğini kaydeden Bektaş, “Yeni düzenlemeyle Israrlı Takip hali, yasada suç olarak düzenlenecek ve yaptırıma bağlanacak. Kadınlarımıza yönelik şiddet olaylarında, olayın boyutu, kişinin yaralanma seviyesi dikkate alınmaksızın, artık direkt tutuklanma nedeni olarak düzenlenecek.” dedi.
Ahmet Bektaş, yaptırım ne kadar ağır olursa olsun, kadına şiddeti önleyemediğini belirterek, önemli olanın kadınların ve çocukların şiddete uğramadan gerekli tedbirlerin alınması olduğunu sözlerine ekledi.
Tebrik Mesajı
Bolu Valisi Ahmet Ümit ve Bolu Milletvekili Arzu Aydın’dan gelen tebrik mesajları okundu.
Üniversitemiz Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Mehriban Aliyeva ve Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü’nden Buse Ustaoğlu konseri beğeniyle dinlendi.
Prof. Dr. Erkol’dan Sağlık Hizmetlerinde Kadın Sunumu
Açılış konuşmalarının ardından, Prof. Dr. İlknur Çifci Tekinarslan moderatörlüğünde “Kadın Olmak” konulu panel gerçekleştirildi. Panelde ilk sunumu, Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Zehra Zerrin Erkol, “Sağlık Hizmetlerinde Kadın” başlığında yaptı. Kadınların istihdamı konusunda istatistiksel bilgiler veren Prof. Dr. Erkol, “Kadınların, toplumun yarısını oluşturmalarına rağmen istihdam oranlarına baktığımızda maalesef yüzde 28,7 oranıyla sınırlı bulunduğunu görüyoruz. Erkeklerin ise istihdam oranı yüzde 63,1. Dolayısıyla kadınların istihdamdaki oranı, erkeklerinkinin yarısından daha az durumda. Ama sağlık sektörüne baktığımızda, kadınların istihdam oranında daha şanslı olduğunu, yaklaşık yüzde 55-60’ının kadınlardan oluştuğunu görüyoruz. Ancak yönetici kadrosuna baktığımızda kadın oranının yüzde 18 ila 25 arasındaki oranla kısıtlanmış olduğunu görüyoruz.” dedi.
Dünya Ekonomik Forumu’nun düzenli olarak her yıl gerçekleştirdiği Küresel Cinsiyet Eşitsizlik Endeksi çalışmasına değinen Prof. Dr. Erkol, “Bu çalışmanın verilerine baktığımızda, 2006 yılında 115 ülke içinde Türkiye, 105’inci sırada yer alıyor. Buna karşılık 2020 yılında 153 ülke içerisinde 130’uncu sırada yer almıştır. Dolayısıyla kadının istihdamı açısından karnemizin pek parlak olmadığını dünya genelinde söyleyebiliriz. Sağlık sektörü açısından baktığımız zaman ise, 115 ülke arasında 85’inci sırada yer alırken, 2020 yılında 153 ülke arasında 64’üncü sırada yer aldığımızı görüyoruz. Kadınların çalışma hayatında yer alması açısından sağlık sektörünün daha avantajlı bir sektör olduğunu net olarak gözlemleyebiliyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
Prof. Dr. Erkol: “Eğitim Düzeyi Arttıkça, İş Gücüne Katılım Artıyor.”
Prof. Dr. Erkol, sözlerini özetle şöyle sürdürdü:
“15 yaş üstündeki kadınların eğitim durumuna göre iş gücüne katılma oranına baktığımızda, öncelikle okur-yazar olmayanlar arasında erkeklerde yüzde 29, kadınlarda 14 oranında kaldığını görüyoruz. Okur-yazar olmayan bireyler arasında hem kadınlarda, hem erkeklerde çalışma oranı çok düşük ama kadınlar, erkeklerin yarısı oranında bir çalışma oranına sahipler. Eğitim düzeyi arttıkça, iş gücüne katılım oranı da artıyor. Yükseköğretim diploması olan kadın ve erkeklere baktığımız zaman, 2019 yılında erkeklerin yüzde 86’sının, kadınların ise yüzde 77’sinin iş gücüne katıldığını görüyoruz. Bu sonuçlar bize, kız çocuklarımızın ne yapıp edip, her türlü zorluğa göğüs gererek mutlaka yüksekokul diploması sahibi olmak için çalışmaları gerektiğini net olarak gösteriyor.
Akademik dünyaya baktığımızda örneğin Hemşirelik Fakültelerinde çalışan akademisyenlerin yüzde 95’i kadın. Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde yüzde 77, Eczacılık Fakültesi’nde yüzde 69, Diş Hekimliği Fakültesi’nde yüzde 62 ve Tıp Fakültelerinde yüzde 44 oranında kadın akademisyenin çalıştığını görüyoruz. Buna karşılık diğer bilim alanlarında, İlahiyat Fakültesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Hukuk Fakültesi gibi, erkek akademisyen oranının çok daha yüksek olduğunu görüyoruz.
Hemşirelik, hekimlik gibi meslek dallarında çalışanların daha çok kadın ağırlıklı olmasının, sağlık sektöründeki hizmet sunumunda büyük bir avantaj olduğu belirtiliyor. Bunun nedeni, kadınların empati yeteneğinin yüksek olması. Sağlık sektörü için söylüyorum, kadınlar 1 yıl daha fazla eğitim görürlerse, bu 15 yıl sonra, ülke ekonomisine yüzde 20 daha fazla katkı sağlıyor. Sağlık sektöründe yönetim kademesine kadınları getirebilirsek, örneğin bu oranı yüzde 6 arttırabilirsek, bu da sağlık sektörüne yüzde 15 oranında gelir artışı sağlıyor.”
Av. Kubilay: “Yasa Uygulayıcılarına Önemli Görevler Düşüyor.”
Bolu Barosu Kadın Hakları Komisyonu eski Başkanı Av. Fatma Kubilay ise, “Hukukta Kadın” konusu hakkında değerlendirmelerde bulundu. 8 Mart’ın birlik, dayanışma ve mücadele günü olduğunu vurgulayan Kubilay, özetle “6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi kanunu, İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasından sonra 2012 yılında yürürlüğe girmiş bir kanundur. Aslında bu konudaki tüm düzenlemelerimiz Cumhuriyet Başsavcımız Sayın Ahmet Bektaş’ın da belirttiği gibi yeterlidir. Yasaları uygulama noktasında, uygulayıcılara çok önemli görevler düşmektedir.” dedi.
“Kadına Şiddet Olayına Tanık Olduğunuzda 112’ye İhbar Edin.”
Şiddetin sadece fiziksel şiddetten ibaret olmadığını vurgulayarak konuşmasını sürdüren Kubilay, “Günümüzde kadınlara en fazla psikolojik şiddet uygulanmaktadır. Kadını hor görmek, küçük görmek, değersiz hissettirmek. Aslında hukuk kuralları, din kuralları ve ahlak kuralları birbiriyle örtüşmektedir. Bu durumda da, kadın hakkı diye bir ayırım yapmamak gerekir diye düşünüyorum. Bir diğer şiddet, ekonomik şiddet ve fiziksel şiddettir. Fiziksel şiddetin en ileri boyutu ise kadın cinayetleridir. Kadın cinayetlerini ve ağır fiziksel şiddeti önleme noktasında, kanuni düzenlemeler şiddet olduktan sonra devreye girmektedir. Yasada, herkes ihbar edebilir denmektedir. Bütün ihbar hatları 112’de toplanmıştır. Asla duyarsız kalmıyoruz, 112’yi arayıp durumu mutlaka ihbar ediyoruz. Çünkü unutmayalım ki, içinde yaşadığımız topluma karşı sorumluluklarımız ve görevlerimiz var.” ifadelerini kullandı.
Tanık Koruma Kanunu’na göre, kimlik hatta yüzün değiştirilmesine kadar çok büyük tedbirlerin olduğuna işaret eden Kubilay, özetle “Ama herkesin eleştirdiği uzaklaştırma kararı var. Aslında çok yanlış biliniyor. Bu kararları, Bolu’daki uygulama için konuşuyorum, hakimlerimiz öyle sıradan vermiyor. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, kolluk amirleri de bu tedbir kararlarını verebiliyor. Sadece, bu kararın 24 saat içerisinde mahkemeye onaylatılması gerekiyor, bu süreyi geçtiğinde hükümsüz oluyor. Bu konuda bir sıkıntı yaşamıyoruz.” diye konuştu ve uzaklaştırma kararının uygulanması ile İçişleri Bakanlığı’nın KADES uygulaması hakkında ayrıntılı bilgi verdi.
Prof. Dr. Kutlay’dan Sanatta Kadın Sunumu
Üniversitemiz Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Evren Bilge Kutlay ise, “Sanatta Kadın” temasını ele aldı. Kutlay, “Kariyerinde ve toplumsal statüsünde belli bir konuma ve dinamiğe haiz olabilmiş bir kadın sanatçı akademisyen olarak, akademik geçmişim, çalışma yöntemlerim ve duruşum bahsiyle, sanat alanında çalışan bir kadının kariyerini nasıl inşa edebileceğinden, 21’inci yüzyılın koşulları ve sunduğu imkanlar ışığında, mevcut donanımını nasıl geliştirebileceğinden, güçlendirebileceğinden ve gelecek nesillere eğitimde ve toplumsal çalışmalarda aktif rol üstlenerek nasıl hizmet edebileceğinden ve ilham kaynağı olabileceğinden bahsedeceğim. İkinci olarak ise, kendi çalışmaların sürecinde araştırmalarım ve bulgularım ışığında zengin, derin ve eşsiz kültürel mirasımızı incelerken, nice kadın sanatçımızın bu kadim topraklarda yetiştiğinden, birbirinden değerli çalışmalara imza attıklarından, bizlere şanlı tarihimizi sanatlarıyla aktardıkları eserler bıraktıklarından bahsetmek olacak.” dedi.
“Kadınlar, Edilgen Tavırdan Sıyrılıp, Bireysel Proaktif Tutumla Kendi İnsiyatiflerini Üstlenerek, Sanatlarındaki Ustalıklarını Farklı Disiplinlerden Besleyerek, Toplum Nezdinde Temsillerini Güçlendirmelidir.”
Prof. Dr. Kutlay, özetle şunları kaydetti:
“Bugünün global dünyasında doğası itibariyle çok yönlü rolleri başarıyla üstlenebilen kadınlar, meslek yaşamlarında da kendilerini birden fazla alanlarda yetiştirmeli ve dünya rekabetinde söz sahibi olabilmelidirler. Kadın kendi sanatında ustalığı üzerinde çalışmalarını sürdürürken, kendine has çok yönlülüğünü fırsata çevirerek fark yaratabildiğini gösterebilir. Sanatını bilimle besleyerek ve güçlü bir söyleme dönüştürerek kendini geliştirmeli ve bugünün küreselleşmiş dünyasına hitabın gereği olan disiplinlerarası yaklaşımla sanatını toplumla buluşturabilmelidir. Geçmiş yüzyıllar ile kıyaslarsak bugün bilgiye ve eğitime ulaşma araç, gereç ve yöntemleri teknolojinin sunduğu olanaklarla çok daha kolaylaşmıştır. Keza kadın STK’larımızın sayıca artışı ve sanat alanındaki proaktif faaliyetleri ile kadınların sosyal sermayeye ulaşma imkanları ve kız çocuklarının eğitimde fırsat eşitliğine kavuşması, her geçen gün iyileşmektedir. Bu noktada kadınların da edilgen tavırdan sıyrılıp, bireysel düzeyde de proaktif tutumla kendi insiyatiflerini üstlenerek iş birlikçilere ulaşmaya teşebbüs etmeleri, sanatlarındaki ustalıklarını farklı disiplinlerden besleyerek, eğitim, üretim ve icra modelleri geliştirmeleri, sosyal ağ oluşturma ve sürdürme becerileri kazanarak, yani en temel düzeyde teknoloji alanında gelişmeleri takip ederek, bunları mesleki faydalara dönüştürmeleri,böylelikle kamuoyu görünürlülüğü kazanmaları, toplum nezdinde temsillerini güçlendirmeleri gerekmektedir. Kadınlar kendi aralarında daha fazla iş birliği yaparak, birbirlerinin çalışmalarına destek olarak toplumsal cinsiyet eşitliğine, dolayısıyla da kadınların karar mercilerinde daha etken rol alabilmelerine hizmet etmelidirler. Son yıllarda iş dünyasındaki kadınların birbirlerine destek olmak üzere, tıpkı iş dünyasındaki erkekler arasındaki sosyal ağları temsilen literatürde bahsedilen Men’s Club gibi geliştirdikleri Sisterhood yani kızkardeşlik, sanat dünyasında benimsenebilir, sanat dallarının kendi içinde kurumsallaşabilmesine zemin hazırlayabilirler.”
Bolu İl Müftü Yardımcısı Arslan: “Peygamber Efendimize İlk İnanan, O’nu Destekleyen Yine Bir Kadındı; Hz. Hatice.”
Bolu İl Müftü Yardımcısı Fadime Arslan ise, “Din Hizmetlerinde Kadın” konusunu ele aldı. Erkek egemen bir toplumda, kadının din hizmetinde bulunması bir yana mescite dahi alınmadığı ortamda Hz. Meryem’in, mabedin tam da orta yerine yerleştirildiğini vurgulayan Arslan, “Ey Meryem, Rabbin huzurunda divan dur; O’na secde et ve O’nun huzurunda rûku edenlerle beraber, sen de rûku et buyruğuyla Hz. Meryem, din hizmetinde erkekler arasındaki yerini almış oluyordu. Tabii bu, Hz. Meryem için o kadar da kolay olmadı. Her türlü eleştiri, kınama, tehdit, zulüm, baskılar altında canı pahasına bu baskılara göğüs gererek, bir çığır açtı. Ardından gelenler, O’nun açtığı yolu takip ederek yürüdüler ve Hz. Meryem’in seçkin, mümtaz hayatı, ardından gelenlere güzel bir armağan olarak kaldı. Peygamber Efendimiz, ilk vahye muhatap olduğunda, O’na ilk inanan, bütün varlığıyla O’nu destekleyen de yine bir kadındı, Hz. Hatice. Müşriklerin tüm zulüm ve baskılarına karşı, Peygamberimizi, eşini hiçbir zaman yalnız bırakmadı. Müşriklerin Müslümanlara ekonomik boykot uyguladığı 3 yıllık zaman diliminde, çocukların yoksulluktan ve açlıktan ağlama seslerinin ayyuka ulaştığı bir dönemde, kervanlar sahibi, iş kadını, asil, tahiri olarak bilinen Hz. Hatice, bütün mal varlığını bu dava yolunda harcadı. Hz. Hatice, yoksulluğun, sıkıntının en son raddeye geldiği dönemde, içerisinde hiçbir meşguliyetin bulunmadığı inciden bir köşkle müjdelenerek dünyadan ayrıldı.” ifadelerini kullandı.
“Darülerkâm Toplantılarında Kadınların da Olduğunu Biliyoruz.”
Mekke döneminde yaşanan olaylardan bahseden Arslan, “Peygamber Efendimiz, ilk vahiyi aldığı dönemlerde bunu en yakınlarıyla paylaşıyordu ve gizli toplantılarda bulunuyordu. İslâm tarihinde Darülerkâm olarak da geçen Erkâm’ın evinde gizli toplantılarla, dinimizi onlara anlatıyor ve ayetlerin ezberlenmesini sağlıyordu. Her türlü korku ve tehditlere rağmen, belki de gece vakitlerinde toplanılan bir vakitte, kadınların da o evde bulunduğunu biliyoruz. Medine dönemine geldiğimizde, Peygamber Efendimiz, Mescid-i Nebi’yi inşa etti. Bir tarafında Ashab-ı Suffa bulunuyordu. Hiçbir şekilde dünyevi işlerle ilgilenmeyen, kendini sadece ilme adamış, dini öğrenmeye adamış ve Peygamberimizi takip eden bir topluluğun adıdır. Suffatûn Nisa denilen, bu işle ilgilenen kadınların yer aldığı bu bölümden de bahsediliyor. Bunun nerede olduğu ya da kimlerin olduğu kaynaklarda günümüze ulaşmamış.” diye konuştu.
“Peygamber Efendimiz, Kadını Hiçbir Zaman Öteki Olarak Görmedi.”
“Mescid-i Nebi, sadece namaz kılınmaya gelinen yer değildi, orada Efendimizin sohbetini dinlemeye gelenler, kadınlar, erkekler, çocuklar, yaşlılar, Peygamber Efendimize sorular soruyorlardı.” diyerek konuşmasına devam eden Arslan, “Aynı zamanda civar bölgelerden gelenler Peygamber Efendimizden dini öğrenmeye çalışıyorlar. Kadınlar kendi özel sorularını sorabilecekleri bir gün istiyorlar Peygamber Efendimizden. Bu kadınlar, Peygamber Efendimizin rahle-i tedrisinden geçiyorlar; bir kısmı da Efendimizden sonra İslâm’ı tanıtmak, dine hizmet adına Medine’nin dışına çıkıyorlar. Peygamber Efendimiz, kadını hiçbir zaman öteki olarak görmedi ve görülmesine de müsaade etmedi. Kadınlar, Peygamberimizin döneminde mescitteydi ve o mescitte, tekrar altını çiziyorum, sadece namaz kılınmıyordu. Hutbeler okunuyordu, vaazlar yapılıyordu, özel sohbetler yapılıyordu. Hatta namazgâhlarda kadınların bayram namazına katılmasını Peygamberimiz ısrarla istiyordu. Özel durumlarından dolayı katılamayanların da arka tarafta bulunmalarını, hutbeyi dinlemelerini ve Müminlerle beraber, o toplumda olmalarını çok önemsiyordu. Kadınlar o dönemde kadın oldukları için din hizmetinden, ilim hizmetinden yoksun bırakılmadılar.” şeklinde konuştu.
Fadime Arslan, Peygamber Efendimizden eğitim alıp din hizmetinde öne çıkan kadınları tanıttı ve günümüzdeki din hizmetlerinde kadının yeri ve önemini anlattı.
Genç Girişimci Yasemin Karaağaç: “Ekibimin Yüzde 80’i Kadınlardan Oluşuyor.”
Decorita markasının kurucusu, Üniversitemiz Sosyoloji Bölümü mezunu genç girişimci Yasemin Karaağaç da, “İş Dünyasında Kadın” başlığı kapsamında, Decorita markasının kuruluşunu ve faaliyetlerini anlattı. Karaağaç, özetle “2017’de kurduğum Decorita’da sıfırdan üretime başladım. Halen Bolu Organize Sanayi Bölgesi’nde 1500 metrekare kapalı bir alanda üretime devam ediyoruz. Evimizdeki, çevremizdeki sağlıksız ürünler yerine cam ürünleri hayata geçirdim. Ekibimle birlikte cam ürün yelpazesini daha da geliştirmek için çalışıyoruz. Sağlıklı beslenmek kadar ürünlerimizi sağlıklı bir şekilde hazırlamak da çok önemlidir. Decorita markası, global bir dekoratif cam üreticisi haline gelmektedir. E-ticaretin gücünden de faydalanmaktadır. Başta Türkiye ve Avrupa ülkeleri olmak üzere, birçok ülkede tescilli bir marka olmayı başardık. Kadın gücüne inanıyoruz ve kadın istihdamını destekliyoruz. Bu nedenle ekibimin yüzde 80’i kadınlardan oluşmaktadır. Ben ‘Kadın varsa, yarın var’ diyorum ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun diyorum.” ifadelerini kullandı.
Soru-cevap bölümünün ardından Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Bektaş ve Rektör Prof. Dr. Mustafa Alişarlı, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla, panelislere karanfil takdim etti. Teşekkür belgeleri ile KATUM tarafından Yenicepınar mevkiine adlarına dikilen fidan sertifikaları, Rektör Prof. Dr. Mustafa Alişarlı tarafından panelistlere verildi.