Göynük belgeseline akademisyenlerimizden büyük destek

    Üniversitemiz öğretim üyeleri medeniyetimizin eşsiz tarihinin ortaya çıkarılmasında akademik destek veriyorlar. Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Süme ve Bolu Halk Kültürünü Uygulama ve Araştırma Merkezi (BAMER) Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Azize Aktaş Yasa, bir dijital yayın platformu için hazırlanan, röportaj çekimleri Gülezler Konağında yapılan “Tarihi Duraklar” adlı belgeselin Göynük bölümünde konuk oldular.

    Kadim medeniyetimizin kültür, sanat ve tarihinde iz bırakmış yer ve mekânların dünden bugüne öykülerinin ele alındığı belgeselde iki akademisyenimiz, Fatih Sultan Mehmet Han’ın hocası Akşemseddin Hazretleri’nin metfun bulunduğu, tarihi dokusunu büyük ölçüde korumuş, rotasını geçmişin izlerine süren herkesin ziyaret ettiği tarihi duraklardan biri olmuş Bolu’nun önemli ilçesi Göynük’ü anlattı.

    1966 yılında yapılan saha ve kazı çalışmalarında, Friglere ait tespit edilen en önemli buluntulardan birinin, yüksek bir kaya üzerine yazılı bir kitabe olduğunun altı çizilen belgeselde Doç. Dr. Mehmet Süme, “Bu kitabenin burada olması herşeyden önce, Göynük ve çevresinin Frig hakimiyetinde kaldığını bize gösterir. Bu kitabenin önemi, bilinen en eski ve en uzun Frig kitabesi olması. Ancak bu kitabe maalesef bugün itibariyle tahrip edilmiş durumda. Sonuçta, Friglerden kalan en önemli kitabe bugün artık elimizde yok. Bu oldukça üzücü.” diye konuştu.

    “Göynük, tam bir Osmanlı kentidir.”

    Belgeselde, tarihi İpekyolu güzergâhı üzerinde olan ilçenin Türk hakimiyetine girmeden önceki ve sonraki dönemleri hakkında ayrıntılı bilgi verildi; tam bir Osmanlı kenti olan Göynük’ün bu özelliğinin, ilçenin her köşesinde görüldüğü vurgulandı. Gazi Süleyman Paşa Camisi’nin ilçenin en eski yapılardan biri olduğunu kaydeden Doç. Dr. Süme, “Gazi Süleyman Paşa; Geyve, Taraklı, Mudurnu havalisinin fethinde bizzat bulunmuş; İzmit ve Bilecik fethedildikten sonra bu bölge, kendisine tımar olarak verilmiştir. Osmanlı Devletinde bir bölgenin idaresi bir şehzadeye verilirse, şehzade o bölgeyi bayındır hale getirmeye çalışır. Kendi adıyla anılan bir camii ve hamam inşa ettirmiştir. Bu açıdan Gazi Süleyman Paşa önemlidir.” dedi.

     “Bolu çevresindeki tarihi yapıların şanssızlığı, bu bölgenin deprem bölgesi olması.”

    BAMER Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Azize Aktaş Yasa ise, Göynük’ün erken Osmanlı döneminin ilk yerleşim yerlerinden biri olduğunu, Osmanlı zamanında ilk fethedilen yerlerden biri olduğunu ve Osmanlı’nın çekirdeğini oluşturduğunu anlatarak, özetle “Burada inşa edilen yapılar, en erken tarihli Osmanlı yapılarıdır. Gazi Süleyman Paşa Camii’nde bir külliye mantığı söz konusu. Bu külliye mantığı daha sonra Osmanlı döneminde karşımıza çıkacak, camiyi merkez alan külliyelerin de ilk örneklerini oluşturması açısından gayet önemli. Bolu çevresindeki yapıların şanssızlığı, bu bölgenin bir deprem bölgesi olması. Dolayısıyla bu çevredeki erken Osmanlı dönemine ait yapıların çoğu, yeniden inşa edilmiş durumda. Minareler de yıkılma durumuna karşı daha esnek, daha bodur ve tek şerefeli olarak inşa ediliyor.” şeklinde konuştu.

    Dr. Öğr. Üyesi Yasa, “Tarihin derinliklerine gittiğimizde, ilk yerleşim yerlerinin kurulduğu zamanlardan itibaren Göynük, bir yerleşim yeri olarak karşımıza çıkıyor. Anadolu’da bulunan ender örneklerden biri. Kesinlikle geleceğe taşınması gerekli bir şehir olduğuna inanıyorum.” değerlendirmesinde bulundu.

    “Ayasofya’da ilk Cuma namazındaki hutbeyi Akşemseddin Hazretleri okuyor.”

    Belgeselde, ismi Göynük’le anılan, İslâm âlimi ve önemli bir bilim insanı olan, İstanbul’un fethinin manevi mimarı olarak kabul edilen Akşemseddin Hazretlerine de ayrı bir başlık açıldı. Doç. Dr. Mehmet Süme, “Akşemseddin Hazretleri, çok yönlü bir kişiliktir. Akşemseddin dendiğinde, O’nu hemen Fatih ve İstanbul’un fethiyle ilişkilendirmek lazım. Ayasofya Kilisesi, Ayasofya Camii Şerifi’ne dönüştürülüyor. Burada ilk Cuma namazındaki hutbeyi Akşemseddin Hazretleri okuyor.” dedi.

    “Akşemseddin türbesinde orijinal kitabe halen mevcut.”

    Dr. Öğr. Üyesi Azize Aktaş Yasa ise, “Akşemseddin türbesi aslında Osmanlı türbelerine geçişin zarif bir örneğini oluşturuyor. Kapının üstünde de orijinal kitabesi halen mevcut. Kitabede de, Akşemseddin Hazretlerinin doğum tarihi ve ölüm tarihi ile birlikte türbenin yapıldığı tarih yer alıyor. Akşemseddin Hazretlerinin sandukasının bir önemi de, Osmanlı döneminde ahşaptan oyularak yapılmış son sandukalar olmaları ve çok iyi bir örnek teşkil etmeleri.” diye konuştu.

    Mevcut makalenin kısa URL'si : https://ajanda.ibu.edu.tr/naj3
    Önceki İçerikİlahiyat öğrencilerimize Ürdün’de Arapça eğitimi