Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi ile İlmi ve Metodolojik Araştırmalar Derneği (İLMAR) tarafından düzenlenen “Tevhidi Düşünce Işığında İlim Dallarının Yeniden İnşası Şûrası” başladı. Türkiye’de ilk kez düzenlenen şûrada, Tevhid düşüncesinin tüm ilim dallarına zemin teşkil ettiği vurgulandı.
İzzet Baysal Kültür Merkezi Mavi Salonda gerçekleştirilen açılış programına; Bolu Valisi Aydın Baruş, Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Alişarlı, İLMAR Yönetim Kurulu Başkanı Doç. Dr. Osman Şimşek, Bolu Belediye Başkan Yardımcısı İhsan Ağcan, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Erol Ayaz ve Prof. Dr. Mustafa Yaman, Genel Sekreter Doç. Dr. Samettin Gündüz, Genel Sekreter Yardımcısı Mustafa Tanrıkulu ile konuk bilim insanları ve akademisyenler katıldı.
Saygı duruşu ve İstiklâl Marşı’nın okunmasıyla başlayan programın açılış konuşmasını yapan İLMAR Yönetim Kurulu Başkanı Doç. Dr. Osman Şimşek, Türk-İslâm medeniyetinde özgün bir ilmî düşünce anlayışının inşasının gerekli olduğuna dikkati çekerek, “Medeniyetimizin özüne uygun yeni bilgi inşasının yapılmasına acil ihtiyaç bulunmaktadır. Bu noktada, şûramızda ele alınan ‘Tevhid’ ve ‘Tevhidî Düşünce İlmi Yöntem’ anlayışları kilit kavramlardır.” dedi.
İslâm’ın özü Tevhid düşüncesi hakkında ayrıntılı bilgi veren Şimşek, bu anlayışın, dünya hayatını düzenlemede gerekli olan tüm ilim dallarına zemin teşkil ettiğini söyledi.
Günümüz dünyasında yaşanan bazı düşünce ve anlayışlara değinen Şimşek, özetle “Bugün insanlık, ahlâk, dayanışma, paylaşma, cömertlik, sevgi, merhamet arayan düşünce anlayışını, yeni bir kültürü, öncesinden farklı yeni bir inşa edici unsuru aramaktadır. Kıyamete kadar baki kalacak, tüm ilimlerde genel bir yasa geçerliliği olacak, insanlığa mesaj verecek, zulmü, eşitsizliği ve sömürüyü ortadan kaldıracak olan yöntem, İslâm’ın Tevhidî düşünce ilmi yöntemidir.” diye konuştu.
“Batı Bilimi Kendisini Alternatifsiz Göstermiştir”
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Alişarlı ise, batı biliminin seküler anlayışını eleştirerek, “Buna göre akıl, bilmenin mutlak ölçütü olarak ortaya çıkmış ve akla sınırsız bir kredi verilmiştir. İnsanı, bütün varlığın merkezine koyan bu modern bilim anlayışı, Batı toplumlarında ortaya çıktıktan sonra dünyaya yayılmış ve egemen hale gelmiştir. Bu bilim, Batı dışı toplumlardaki bilim ve bilgiye dair değerleri büyük ölçüde kendi doğrultusunda dönüştürmüş ve kendisini alternatifsiz olarak göstermiştir. Ancak, modern bilimin birkaç yüzyıllık gelişimi sonucunda kendisinin de önemli eleştirilerle ve büyük bir krizle karşı karşıya bulunduğunu söylemek mümkündür.” ifadelerini kullandı.
“Seküler bilim anlayışı, kendi temellerini sarsmış ve kendi yok oluşuna zemin hazırlamıştır.” diyen Prof. Dr. Alişarlı, özetle “Çünkü seküler bilim anlayışının arkasında insanın ve insan aklının her şeyin ölçüsü olduğuna dair bir düşünce bulunmaktadır. Oysa ki geleneksel İslâm kültürü ve ilim anlayışına göre, akıl önemlidir ancak belirli bir sınırı vardır. Akıl, mutlak bir kılavuz değildir. Akla da kılavuzluk etmesi gereken temel hakikatler vardır. Modern bilimdeki krizin çözülmesi için, aklı mutlak kılavuz olarak kabul etme anlayışından uzaklaşmalı ve varlığın, yaratanın bir tezahürü olduğu noktasına ulaşmalıdır.” diye konuştu.
Modern bilimin, ilim dallarının kutsalla ve birbirleriyle olan bağlarını kopardığına dikkati çeken Prof. Dr. Alişarlı, özetle “Sosyal ve beşeri bilimlerin doğa bilimlerinden koparılması ve her bilimin kendi içinde adeta at gözlüğü takarak uzmanlaşması, Tevhid anlayışından farklı olarak ifraz anlayışının sonucudur. İslâm geleneği bize, bütün bu bilimler arasında bir bağlantının olduğunu göstermiştir. Nihayet örneğin, astronomi alanında uzmanlaşmış bir İslâm bilgini, aynı zamanda kelâm alanında da önemli bir rol oynamıştır. Ali Kuşçu, Türk-İslâm dünyasının büyük astronomi ve kelâm âlimidir. Çünkü geleneksel İslâmî ilim anlayışında ilim faaliyeti, hakikati keşfetmenin bir biçimi olarak görülmüştür. Geleneksel İslâm bilimi, insan ve diğer varlıklar arasında uyumu ve barışıklığı dolayısıyla Tevhidi bir bütünlüğü içermektedir.” şeklinde konuştu.
Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz ise, şurânın önemine dikkati çekerek, özetle “Hem insanımızın hem de geleceğimizin tevhide dayalı düşünce ışığında inşası çok önemli. Böyle bir düşünce ışığı içerisinde, üniversitemiz ve İLMAR’ın, şurânın Bolu’da yapılmasını sağlaması vesilesiyle son derece umut beslediğimizi ifade ediyorum. Geleceğimizin daha aydınlık olması için bu tür çalışmaların sürdürülmesini temenni ediyorum.” dedi.
“İlimler, İslâm’ın Hakikat Esaslarını Kavramaya Yönelik Çalışmaların Ürünüdür”
Bolu Valisi Aydın Baruş ise yaptığı konuşmada özetle, “İslâm medeniyetinin bizlere vaaz ettiği yani yaşamın amacı olan ve insanın mutluluğunu sağlayacak olan, hakikatin bilgisidir. Sevgili Peygamberimiz, “Hakikat müminin yetik malıdır, onu nerede bulursa alır.” ifadesinde, aslında yaşamın ve varlığın amacının ne olduğunu bizlere, veciz bir şekilde ifade etmiştir. İslâm medeniyeti çağlar boyunca bu hakikatin bilgisine ulaşmak için ve insanlığın mutluluğunu sağlamak için büyük çabalar sarf etmiş, mücadeleler etmiştir. Fakat özellikle son yüzyıllarda batı medeniyetinin hakikati bulmada temel olarak insanın ihtiyaçlarını esas alması, insanın maddi haz duygularını esas alması sonucunda maalesef hem bizim dünyamız hem İslâm dünyası hem de bütün dünya, bir uçuruma, bir mutsuzluğa doğru yol almaya başlamıştır. Bizler Müslümanlar olarak sadece kendimizden sorumlu değiliz. Aynı zamanda bu hakikatin kaynağının temel esaslarını koyan Kur’an-ı Kerim’in Cenab-ı Hakk’ın sözünü, verdiği ufuk doğrultusundaki mutluluğu tüm kâinata sağlamak durumundayız. Dolayısıyla İslâm’da esas olan, hakikatin temel hususlarını ifade etmiş olan Kur’an-ı Kerim’in, bizlere göstermiş olduğu rehber niteliğindeki vaazları, nasihatleri kavramak olmalıdır. Yani ilimler aslında bu hakikat esaslarını kavramaya yönelik çalışmaların ürünüdür. Bu anlamda, bu şurânın bizlere çok değerli katkılar vereceğine inanıyorum.” ifadelerini kullandı.
Şuranın İlk Oturumu
Açılış konuşmalarının ardından başkanlığını Prof. Dr. Kazım Sarıkavak’ın yaptığı ilk oturum gerçekleştirildi. “Sosyal Bilimlere Yerli ve İslâmî Perspektiften Bakış” konusunu ele alan Prof. Dr. Sami Şener, Türkiye’de sanal bir sosyal bilimler anlayışı olduğunu belirterek, toplumumuza uygun, akla ve değerlere dayalı bir sosyal bilimler anlayışının yeniden üretilmesi gerektiğini söyledi.
İslâm’da bilginin tevhide dayandığını belirten Prof. Dr. Şener, “Tevhid, doğruyu yanlıştan ayıran, bilginin ilkelerini koyan bir otoritedir, bir düzenleyicidir. Dine alternatif olarak çıkan bir takım teoriler ve bir takım ideolojilerle karşı karşıya kalarak, bir anlamda bilgi sistemlerimizi batının yaşadığı o köklü tarihe adapte ettik. Oysa İslâm düşüncesinde vahiyle gelen bilgiyle, akılla gelen bilgi bir arada çalışmıştır. Biz bunun problem çözme metoduna da fıkıh diyoruz.” dedi.
Prof. Dr. Doğan Ünal ise, bilimin aslında dini bir faaliyet alanı olduğunu kaydederek, “Tevhid Sisteminin Olgusal ve Aksiyolojik Argümanlarla Gösterilmesi” başlığı altında bir sunum gerçekleştirdi. İlk oturumda ayrıca, Prof. Dr. Seyfettin Erşahin, Türk ve dünya tarihindeki destan ve olaylarda tevhid anlayışını içeren olguları örnekler vererek anlattı. Doç. Dr. Osman Şimşek ise, materyalist bilgi ve tevhid bilgisi arasındaki farkları anlatarak, bizim medeniyetimizin temelini Tevhid düşüncesinin oluşturduğunu söyledi.
Şûrada, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Bakan Yardımcısı İbrahim Er ve Bolu Milletvekili Arzu Aydın’dan gelen tebrik mesajları okundu. Şûra, 9 Eylül Pazar günü sona erecek.