Abant İzzet Baysal Üniversitesi (AİBÜ) geleneksel BAMER Konferanslarında bu hafta “Türk Kültüründe ‘Davul’ ve Avrupa Müziğine Etkisi” ele alındı. Tarihi Gülezler Konağı’nda düzenlenen konferansta Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nesrin Kalyoncu, eski Türklerden günümüze davulun Türk ve Dünya kültüründeki yeri ve önemine değindi.
Halk müziğinde eşlik çalgısı olarak kullanılan davulun Türk danslarında da çok önemli yeri olduğunu anlatan Kalyoncu, “Türk danslarında birinci dans enstrümanı ve eşlik çalgısıdır. Davula özgü danslar azalmış olsa da günümüzde birçok yörede devam etmektedir. Bu danslar, uluslararası literatüre Türk Davul Dansları olarak girmiştir. Bu danslar çok spesifik, literatürde öne çıkan danslardır. Davulcuların davula özgü dansları bölgelere göre değişir ve davulcunun doğaçlamasına açıktır.” dedi.
Davulun Türk kültüründe sadece bir müzik enstrümanı olmadığını vurgulayan Kalyoncu, davulun eski Türklerden 19’uncu yüzyıla kadar bayrak ve tuğ ile birlikte hakimiyet ve bağımsızlık sembolü olarak kullanıldığını ifade ederek, özetle “Hunlardan bu yana devlet temsilinde davul kullanılmış. Hakanın otağının önünde mutlaka bayrak ve davul olurmuş, hatta savaş sırasında Çinliler ilk önce davul ve bayrağı ele geçirmek için uğraşırlarmış. İslamiyet kabul edilene kadar 360 farklı parçadan biri, günde bir kez davulla çalınırmış, İslamiyetin kabulünden sonra ise namaz vakitlerinde otağ ve saray önlerinde yine davulla çalınan nevbet törenlerini görüyoruz. Bunlar devletin hakimiyetini gösteren işaretler. Yine Osmanlılarda mehterde makamlara ve statülere göre davul verildiğini görüyoruz. Bu sadece Türklere özgü bir uygulama, başka bir kültürde örneği yok.” diye konuştu.
“Askeri Alanda Davulu, Bu Kadar Sistemli Kullanan Başka Bir Toplum Yok”
Kalyoncu, Hunlardan bu yana Türk askeri müziğinde davulun en temel çalgılardan biri olduğuna işaret ederek, “Askeri alanda davul, başka toplumlarda da kullanılmış ama bu kadar sistemli kullanan başka bir toplum yok. En gelişmiş şekli, Mehter. Davul, savaşta manevraları göstermek için sinyal aracı olarak kullanılmış, yani belli ritimleri askerlerin nasıl hareket etmesi gerektiğini anlatıyor. Her hareket için bir ritim grubu belirlenmiş. Örneğin tabl-ı saf ritmini duyduklarında savaşmak için hazır duruma geçiyorlar; mehter ve davullar tamamen susmuşsa bu tehlikedeyiz ve yeniliyoruz, padişah otağı tehlikede anlamına geliyor. Davulu aynı zamanda önemli bir psikolojik savaş aracı olarak kullanmışlar. Savaş meydanlarında kesintisiz çalınan davullar çok büyük rezonanslar oluşturdukları için batılılar için ciddi sorunlar oluşturmuş.” ifadelerini kullandı.
Konferansta davulun Avrupa müziğine etkisini de anlatan Kalyoncu, davul ve ardından çağana (çevgen) ve zillerin 18’inci yüzyıldan itibaren Avrupa askeri bandolarına girdiğini belirterek, “Çağana, davulla birlikte tamamlayıcı bir çalgı olarak girmiş askeri müzik bandolarına. Çok önem verilmiş, o kadar ki günümüzde çağanayı hâlâ bandolarında kullanıyorlar. Özellikle Alman askeri bandolarında muhakkak yer alıyor. Oysa biz Türkiye’de askeri bandolarımızda kullanmıyoruz. Bu üç çalgı, Avrupa bandolarında Türk çalgısı olarak ifade ediliyor.” şeklinde konuştu. Konferansın sonunda Prof. Dr. Nesrin Kalyoncu’ya BAMER Müdürü Yrd. Doç. Dr. Azize Aktaş Yasa tarafından teşekkür belgesi takdim edildi.
Haber-Fotoğraf: Şeyma Kurtçu