“15 Temmuz: Dini ve Milli Duyguların İstismarı veya Vatan Savunmasındaki Önemi” Konferansı Gerçekleşti

    15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü dolayısıyla Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde (BAİBÜ) düzenlenen etkinlikler kapsamında Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ocak tarafından “15 Temmuz Dini ve Milli Duyguların İstismarı veya Vatan Savunmasındaki Önemi” konulu çevrim içi konferans verdi. (Konferansın video kaydı haberin sonunda bulunmaktadır.)

    15 Temmuz’u, ‘Milletimizin yeniden diriliş destanı yazdığı gün.’ olarak niteleyen Prof. Dr. Ocak, kanlı ve hain darbe kalkışmasına giden süreç ile tarihimizdeki bazı olaylar arasındaki benzerlikleri ayrıntılarıyla anlattı. Türklerin, tarih boyunca pek çok devlet kurmuş nadir milletlerden biri olduğunu belirten Ocak, özetle “Türk ordusunun kuruluş tarihi M.Ö 209’da başlar, yani 2000 küsur yıllık ordu tarihi olan bir milletiz. Bugün bile hâlâ devlet kurma yeteneğine erişememiş pek çok toplum görebilirsiniz. Oysa biz, milattan önceki dönemlerden itibaren devletler kurmuş bir milletiz. Türklerin, askeri meziyetleri ve devlet kurma kabiliyetleri vardır. Türkler, M.S 900’lü yıllardan sonra İslam’ı kabul etmişlerdir. Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han, Abdülkerim ismini alarak Müslüman olmuş ve O’nunla birlikte Karahanlılar da İslam dinine geçmişlerdir. Böylece Türkler, İslam medeniyetine dahil olmuşlardır. Selçuklular döneminde ise, İslam dünyasının problemleriyle tam olarak ilgilenmeye başlamışlardır. O dönemde İslam dünyası, içeride bir Şii tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Bugünkü Mısır topraklarında yaşayan Şii Fatımi devleti, İslam dünyasında birtakım olumsuz davranışlar gösteriyordu.  Aynı zamanda Hristiyanlığın temsilcisi Bizans da, İslam dünyasına karşı baskıcı uygulamalar yapıyor ve İslam topraklarını eline geçirmeye çabalıyordu.” dedi.

    “İslam Dünyasının Siyasi Liderliği Türklere Geçtikten Sonra, Bütün Tehlikeler Genelde İslam’a, Özelde Türklere Karşı Olmuştur.”

    Selçukluların, İslam dünyasının siyasi liderliğini üstlenme sürecini ayrıntılarıyla anlatan Prof. Dr. Ocak, özetle “1055 yılında Tuğrul Bey Bağdat’a gelerek, Abbasi Halifesini, Sünni Halifeyi Şii tasallutundan kurtarmış ve böylece İslam dünyasının siyasi liderliğini üstlenmiştir. Kur’an ve sünnete bağlı yola, kısaca Sünnilik diyoruz. Dolayısıyla İslam’ın temel referanslarına bir görüş, yol demektir. Bu anlamda Sünni dünya liderliğini Türkler üstlenmişlerdir. Böylece İslam dünyası yeni bir güce, yeni bir enerjiye sahip olmuştur. Sultan Alparslan başa geçtiği zaman da, Tuğrul Beyin politikalarını devam ettirmiştir. Alparslan’ın ortaya koyduğu en büyük mücadele, 1071 yılındaki Malazgirt Zaferidir. Bu zaferle, İslam dünyasının siyasi liderliği perçinlenmiştir. Bundan sonra Türkler, bütün yaptıklarını İslam için yapmaya, İslam adına mücadele etmeye devam etmişlerdir. Artık Türk tarihi ile İslam tarihi birleşmiştir. Türkler, İslam’ın sancaktarı, cengâveri, kahramanı, şövalyesi, yiğidi olmuşlardır ve Türklerle beraber İslam sancağı yükselmiştir. Bu çok önemlidir, çünkü bundan sonra İslam dünyasına yönelen bütün tehlikeler genelde İslam’a, özelde Türklere karşı olmuştur.” diye konuştu.

    “Fetöcüler, Tıpkı Hasan Sabbah Benzeri Bir Örgütlenme Gerçekleştirmişlerdir.”

    Konuşmasında o dönemdeki Haçlı ve Moğol tehlikeleri hakkında hatırlatmalar yapan Prof. Dr. Ocak, özetle şunları söyledi:

    “Biri doğudan, biri batıdan başlayan bu iki büyük tehlike, aslında İslam’a yönelikti. Fakat bunu karşılayacak, bunu göğüsleyecek olan Türkler olmuştur. Haçlılar, dışarıdan bu müdahaleleri yaparken, içeriden de, yani din adına bir emperyalist harekettir Haçlı Seferleri, milyonlarca insanın katledilmesine ve medeniyet eserlerinin yok olmasına neden olmuştur. Bizim içimizden de bazı sapkın görüşlü insanları ve grupları desteklemişlerdir. Tarihte bu böyledir, bugün Fetö’nün de benzeri bir yapı olduğunu göreceğiz. O günlerde, Batınilik ve Haşhaşilik denilen bir hareketi desteklemişlerdir. Yani Hasan Sabbah denen şahsın kurduğu, örgütlediği bir harekettir bu. Bu, Müslümanlara da, Türklere de çok büyük bir zarar vermiştir. Tarihin gördüğü en nadir terör örgütlerinden bir tanesidir ve maalesef bizim 15 Temmuz’a gelen süreçte örgütlenen bu Fetöcüler de, tıpkı Hasan Sabbah’ın örgütlenmesi gibi bir örgütlenme gerçekleştirmişlerdir. Bu bakımdan, Batıniliği, Haşhaşiliği ve Hasan Sabbah hareketini iyi anlarsak, bunların yapmak istediklerini çözümlersek, bugünkü Fetöyü de anlayabiliriz. O dönemde Haçlılar, bu örgütü desteklediler. Çünkü, Selçuklular onlar için büyük bir tehdit ve engeldi. Selçukluların ortadan kaldırılması gerekiyordu. Bunu yapacak bir iç terör örgütüne ihtiyaç vardı, bu da Hasan Sabbah’tı.”

    “Fatımilerin ve Haçlıların Dışarıdan Yaptığı Müdahaleyi, Bunlar Selçukluların İçinden Yaptılar.”

    Hasan Sabbah’ın kişiliği ve uygulamaları hakkında ayrıntılı bilgi veren Prof. Dr. Ocak, özetle “Ne kadar ipsiz, sapsız, aşsız, işsiz, arsız, hırsız insan varsa Hassan Sabbah’ın etrafında toplanmış ve bunlar köyleri, kasabaları basarak, kervanları soyarak, insanları katlederek, onlardan ele geçirdikleri mallarla, Selçuklu ülkesinde bir kaos, kavga, kargaşa yaratmışlardır. Bu şekilde Selçukluları yıkmaya çalışmışlardır. Yani Fatımilerin ve Haçlıların dışarıdan yaptığı müdahaleyi, bunlar Selçukluların içinden, kendi topraklarında yapmışlardır. O kadar ki, ülkede emniyet ve asayiş azalmış ve devlet ciddi anlamda bunlarla görüşme ihtiyacı hissetmiştir. Melikşah’ın Hasan Sabbah’a bir elçi gönderdiğini görüyoruz. Hasan Sabbah’ın bu kötülüklerinden vazgeçerek, tövbe etmesini istemiştir. Hasan Sabbah, emrinde 20 bin fedaisi olduğunu söyleyecektir. Yani bu, 20 bin terörist, suikastçi, anarşist demektir. Dolayısıyla Hasan Sabbah’la başlayan bu hareket, Melikşah döneminde bastırılamamıştır. Sonraki taht kavgaları sebebiyle de Batınilerin, yeni yerler kazanmak suretiyle sayıları çoğalmıştır. Hasan Sabbah, insanları kandırmak için değişik metotlar kullanmıştır. Her toplumun hassas olduğu konuları kullanarak, nabza göre şerbet vererek bu insanları kazanmaya çalışmıştır. Propaganda konusunda da çok ciddi maharetleri vardır. Teşkilatlanarak, sayılarını çoğaltmışlar;  temiz akideli insanlara baskı yaparak, korku ve terör vererek, bunları sindirmişler ve devlet kademelerinde belirli yerleri gizlice ele geçirerek, buradaki imkanları kendi lehlerine kullanmışlar ve böylece İslam dünyasında bir kaos yaratmışlardır.” ifadelerini kullandı.

    “Hasan Sabbah’ın İş Birliği, Fatımilerin Davetiyle Kudüs Haçlıların Eline Geçmiştir.”

    Hasan Sabbah örgütünün Fetö ile çok yakın bağlantıları olduğunu anlatan Prof. Dr. Ocak, özetle “Hasan Sabbah hareketi, daha sonra Haçlılarla iş birliği yapacaklardır. Haçlı Seferleri 1097’de başlamış ve Anadolu’ya 600 bin insan girmiştir. Bunlar Avrupa’dan gelen bir sürü çapulcudur. Kılıç Arslan, bunların önemli bir kısmını etkisiz hale getirmiş fakat arkasından düzenli birlikler gelmiştir. Kılıç Arslan o dönemde, başka bir sefer için Malatya’da olduğu için, Haçlılar İznik’i kuşatarak, başkentlerini ellerinden almıştır. Bunun üzerine, Mısır’daki Fatımiler, bir tebrik mesajı göndererek Haçlıları kutlamışlardır.  Anadolu’daki ilerleyişlerine devam ederek, 1098’de Antakya’yı Türklerin elinden almıştır. Fatımiler, Haçlıların bugünkü Suriye bölgesine girmesini istemişlerdir. Haçlılar, bu davet üzerine ilerleyişlerini sürdürerek Kudüs’e dayanmışlar ve maalesef İslam’ın, Mekke ve Medine’den sonra üçüncü kutsal toprağı olan, Hz. Peygamberin miracını gerçekleştirdiği, peygamberler şehri Kudüs’ü Müslümanlardan almışlardır. Maalesef Haçlılar, Kudüs’te bir hafta boyunca 70 bin Müslümanı katletmişlerdir. Fatımilerin desteklediği Hasan Sabbah örgütü daha sonra, Suriye bölgesinde teşkilatlanınca, Haçlılarla iş birliği yapmaktan kaçınmamışlardır. Modern Haşhaşiler olan, modern Batıniler olan, modern Hasan Sabbah olan bu Fetö örgütünün yapılanması ve uygulamaları tamamen paralellik arz ediyor.” şeklinde konuştu.

    “Hasan Sabbah’ın Selçuklulara Verdiği Zararı, 20. Yüzyılda Fetö, Türkiye Cumhuriyeti’ne Vermek İstemiştir.”

    Hasan Sabbah’ın gerçekleştirdiği örgütlenmeyi Fetö’nün de gerçekleştirdiğini vurgulayan Prof. Dr. Ocak, özetle “Acaba bir tesadüf mü? Hasan Sabbah, Selçuklulara karşı savaş açmıştı. Fatımilerin ve Haçlıların dışarıdan yaptığı müdahaleyi, Selçukluların içerisinden yürütüyordu. Yani Fatımiler adına ve Haçlılar adına, Selçukluların düzenini bozmaya, Selçuklu Devletini yıkmaya çalışıyordu. Nitekim, Selçuklu gayri meşru bir devlettir, diyorlardı. Selçukluların desteklediği Bağdat halifesi, gayri meşru halifedir ve bunların yıkılması lazım, diyorlardı. İnsanları isyana sevk ediyorlardı. Peki Fetö ne yapıyor? Fetö, Türkiye’yi yıkmaya çalışan, Türk Devletini yıkmaya çalışan emperyalistler, adına Amerikan diyebilirsiniz, İngiltere diyebilirsiniz, Almanya, İsrail ne derseniz deyin, onlar adına ülkemizi ele geçirmeye ve ülkemizi yıkmaya çalışıyordu. Hasan Sabbah’ın İslam’ın esaslarını bozduğunu görüyoruz. Fetö’ye de bakıyoruz, mensuplarının takıyye yapmasını istiyor. Ele geçirdiği polisler, subaylar ya da yargıdaki şahsiyetler, başka kademelerdeki insanlara ‘içki içebilirsiniz, namaz kılmayabilirsiniz, İslam’ın yasakladığı pek çok şeyi yapabilirsiniz’ diyor. İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in Kur’an’la getirdiği, sünneti ile açıkladığı İslam’la, Fetö’nün kendi mensuplarına sunduğu arasında bir benzerlik var mı? Hayır, tam tersine Hasan Sabbah gibi, İslam’ı bozma noktasında birtakım sapkınlıklar ortaya koyuyor. Yani İslam’ı kendi kafalarına göre tanzim ediyorlar. Bunlar, Hasan Sabbah’ın Selçuklular döneminde bu devlete verdiği zararı, 20. yüzyılda Türkiye Cumhuriyetine vermek suretiyle, Haçlı dostu, Haçlıların içimizdeki uzantısı olarak benzer faaliyetler yürütmüştür. Fakat sonuç; bu millet genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle, kızıyla oğluyla, siviliyle askeriyle 15 Temmuz’da bir direniş destanı gerçekleştirmiş; Milli Mücadele döneminde Yunanlılara, Fransızlara, İngilizlere, İtalyanlara karşı nasıl ki Nene Hatunlarımız, Kara Fatmalarımız ayaklanmıştı; elde silah, balta, hançer, bıçak, namusunu korumak, bayrağını indirmemek, ezanını dindirmemek üzere harekete geçmiş ve büyük bir cihat başlatmış idiyse, onların torunları da 15 Temmuz’da aynı şeyi yapmak suretiyle Fetö’nün elemanlarını geri püskürtmüş ve onların heveslerini kursaklarında bırakmıştır.”  dedi.

    Çevrimiçi Konferans /  “15 Temmuz: Dini ve Milli Duyguların İstismarı veya Vatan Savunmasındaki Önemi”
    Konuşmacı: Prof. Dr. Ahmet Ocak
    14 Temmuz 2021 / 14:00
    Canlı Yayın İzleme Bağlantısı: https://www.youtube.com/watch?v=nrbz7ovA8Ew

    Önceki İçerikTaziye Mesajı (Doç. Dr. Bahadır Altıntaş’ın Annesinin Vefatı)
    Sonraki İçerik252 Şehit, 252 Fidan