Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı’dan BAİBÜ’de “Mavi Vatan” Konferansı

    Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından düzenlenen etkinlikte, Müstafi Tümamiral ve Türk Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi Başkanı Doç. Dr. Cihat Yaycı, “Türk Denizcilik Tarihi ve Mavi Vatan Doktrini” konulu konferans verdi. Yaycı, “Denizlerimizin üzerinde her zaman ay yıldız hayal ettim. Orası da vatan toprağıdır. Türkiye’nin bundan sonra ne verecek bir karış vatan toprağı ne de verecek bir damla vatan suyu vardır.” dedi.

    İzzet Baysal Kültür Merkezi Mavi Salonda düzenlenen konferansa, Bolu Valisi Erkan Kılıç, Tugay ve Garnizon Komutan Vekili Piyade Komando Albay Merdin Kışkan, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Alişarlı, Bolu Belediye Başkan Yardımcısı Ahmet Yılmaz, İl Emniyet Müdürü Sadettin Aksoy, İl Jandarma Komutanı J. Kd. Alb. Haluk Saygılı, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Samettin Gündüz, Genel Sekreter İhsan Ağcan, il müdürleri, dekanlar, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.

    Saygı duruşu ve İstiklâl Marşı’nın okunmasıyla başlayan etkinliğin açılış konuşmasını yapan Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şaban Kayıhan, bu konferansın Hukuk Fakültesi’nin ilk etkinliği olduğunu kaydederek, bu etkinliğin düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür etti.

    “Çift Kanatlı Gemi Demirini Dünyada İlk Kez Türkler İcat Etmiştir.”

    Türklerin denizci bir millet olmadığı ve denizlere hiç önem vermediği görüşünün külliyen yalan olduğunu vurgulayarak konuşmasına başlayan Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, günümüzde Ukrayna’nın bulunduğu bölgenin Rusya’dan da eski sahibinin Türkler olduğuna işaret ederek, özetle “Nasıl mı? İşte Saka Türkleri. M.Ö. 4000 yılında Kuzeydoğu Sibirya’dan geliyorlar. Dönüyorlar dolaşıyorlar, Karadeniz’in kıyılarına Gürcistan’dan başlayarak Bulgaristan’a kadar o bölgeyi M.Ö. 4000 yılında yurt yapıyorlar. Sakalar, Antik Yunan’da Kuzey Okyanusu’na ne isim veriyor biliyor musunuz? Saka Okyanusu. Çünkü Sakalar Kuzey Kutbu’nda yaşıyorlar ve okyanusu hallaç pamuğu gibi atıyorlar. Sakaların ardılları Yakut Türkleri neredeler şu anda? Yakutistan nerede?  Kuzeydoğu Sibirya’da, Bering Boğazı’nın orada, Alaska’nın karşısında, Kuzey Kutbu’nda. Gemi demiri, Saka Türkü Anacharsis tarafından Antik Yunan’a götürülmüş, anlatılmış ve Yunan’a kazandırılmıştır. Türkler, ilk defa dünyada gemi demirini icat etmişlerdir. Saka Türkleri gemilerini bu şekilde tutuyorlar. Yunanlılar gemilerini ya bir ağırlıkla tutuyorlar ya da tek kanatlı çıpa ile tutuyorlar. O gün bugündür çift kanatlı demir kullanılıyor. Demirlemenin İngilizcesi nedir? Anchoring. Demirleme nereden geliyormuş? Anacharsis’ten yani bir Türk’ten geliyor.” diye konuştu.

    Kara Sea, Timur Yarımadası, Kara Street

    Dünyada ve özellikle bu coğrafyada denizlerin adını Türklerin verdiğini vurgulayan Yaycı, özetle “Türkler, yönleri renklerle tarif etmişler. Denizleri de yönlerine göre renklerle adlandırmışlar. Kuzey; kara, siyah demektir. Batı; ak, beyaz demektir. Doğu; gök, mavi demektir. Güney; kızıl, kırmızı demektir. İşte bizim atalarımız, Kuzey Kutbu’nda denizleri adlandırırken, buraya binlerce yıl önce ‘Kara’ deniz ismini vermişler. Burası günümüzde hâlâ ‘Kara Sea’ olarak adlandırılıyor. Burada ne yazıyor? Timur Yarımadası, Kuzey Kutbu’nda. Boğazın ismi ne yazıyor? Kara Street. Bunlar Türklerin ne kadar denizci olduğunun da bir göstergesidir.” dedi.

    “Oğuz Kağan, Mavi Vatan’ı Tarif Etmiştir.”

    Oğuz Kağan’ın Mavi Vatan’ı tarif etmiş olduğunu kaydeden Cihat Yaycı, özetle “Büyük atamız, Oğuz Kağan. Hani biz sadece Orta Asya’nın çöllerindeydik. Deniz bilmez, yol bilmez. Ülkeyi nasıl tarif ediyor? Daha deniz/ Daha ırmak/ Güneş tuğ olsun/ Gökyüzü çadır. Yani sizin ülkeniz daha denizli, daha ırmaklı olsun. Ülke kavramının içerisinde deniz var, ırmak var, mavi vatan var. Oğuz Kağan, mavi vatanı zaten tarif etmiş. ‘Vatanımız sadece karadan ibaret değildir. Denizlerden, ırmaklardan ve üzerindeki gökten ibarettir’ demiş.” şeklinde konuştu.

    “Etrüsklerin Yani Türklerin Kurduğu Roma İmparatorluğu Denizciydi.”

    Roma İmparatorluğu’nun Etrüskler yani Türkler tarafından kurulduğunu anlatan Doç. Dr. Yaycı,  özetle “Ama Yunan eliyle yıkılacak ya Osmanlı Devleti, tarihi değiştirmeye çalışıyorlar. ‘Roma İmparatorluğu’nu kuranlar Yunan’dı.’ diyorlar. Buna İtalya’daki Medici ailesi itirazda bulunuyor. ‘Siz Osmanlı’yı yıkacaksınız diye bizim soyumuzu böyle şeylere karıştıramazsınız’ diyor. Medici ailesi, Milano’da çok büyük bir Etrüsk Müzesi kuruyor. Etrüskler Roma’yı kurarken Ergenekon Destanı ile aynı destandan hareket etmişler. Bir kurdun sütüyle beslenen iki kardeş.  Remus ve Romulus. ‘Bu her yerde var.’ diyebilirsiniz. Etrüsklerin başlarına kim geliyor biliyor musunuz? Tarkan. Tanrılarının ismi Turan. Atlarıyla gömülüyorlar, kımız içiyorlar. Orta Asya, Azerbaycan ve Roma’daki Taşbabalar. Hepsi aynı. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir benzerlik yok. Roma İmparatorluğu denizci bir imparatorluk muydu? Şüphesiz denizciydi. O zaman ‘Türkler denizci değildi.’ diye kim söyleyebilir?” ifadelerini kullandı. İskoç tarihinin de İskit ve Etrüsklere dayandığını Vatikan Müzesi’ndeki belgelerle açıklayan Yaycı, “İskoçların denizci olmadığını kim söyleyebilir?” diye sordu.

    “Büyük Selçuklular Denizci Değilse, Umman’ı Nasıl Fethetti?”

    Konuşmasına Büyük Selçuklular döneminden örnekler vererek devam eden Doç. Dr. Yaycı, özetle “Yakın tarihe baktığımızda Umman’ın fethi, bir cümle olarak geçer tarihte. ‘Büyük Selçuklular, Umman’ı fethetti.’ diye. Umman’ı fethetmeleri için denizi geçmeleri gerekmiyor muydu? Donanması yoksa, denizci değilse Umman nasıl fethedilir? Türkler denizcidir. Alparslan’ın oğlu Sultan Melikşah. 1081’de İskenderun’a geliyor. Atını denize sürüyor ve kılıcını denize saplıyor. Diyor ki: ‘Ey babam Alparslan. Sana müjdeler olsun, henüz bir çocuk olarak bıraktığın oğlun, dünyayı baştan başa fethetti.’ Denize ulaşmak, bir hedef Türkler için. Osmanlı sultanları, Büyük Selçuklu sultanları ve Anadolu Selçuklu sultanları kendilerini Sultan-ül Bahreyn diye adlandırırlar. Yani iki denizin sultanıdır. Bu denizlerin, İskit Okyanusu ve Akdeniz olduğunu düşünüyorum. 1071’de Malazgirt’ten Anadolu’ya girip fethede fethede Çeşme’ye varıyor. 1081’de donanma kuruyor ve gemiler yapıyor. 1081’de Çaka Bey donanmayı kuruyor. Türk Deniz Kuvvetleri’nin kuruluş tarihi bu yüzden 1081’dir. 1084’te Sakız ve Midilli’yi fethediyor. Doğu Roma’nın bütün donanmasını pert ediyor, yok ediyor. Hani Türkler denizci değildi.” değerlendirmesini yaptı.

    “Allah, Türk Milletini Donanmasız Bırakmasın.”

    Çaka Bey’in kayınbabası Kılıç Arslan tarafından öldürülüşünü anlatan Doç. Dr. Yaycı, özetle “Türkler maalesef içine fitne fesat sokularak kendi kendilerini yerler. Her zaman böyle olmuştur. Bunun sonucunda ne oldu biliyor musunuz? Türkler donanmasız kaldı ve 1095-1096’da Haçlı Seferleri başladı. Donanmasız kalınca Anadolu istila ediliyor. Anadolu’nun istila edildiği, donanmasız kalınan başka ne zaman vardı? Çanakkale… Çanakkale’de donanmamız olmadığı için yüzbinlerce şehit verdik. Çünkü sandallarla bizim sahillerimize çıktılar. Allah, Türk milletini bir daha donanmasız bırakmasın.” vurgusunu yaptı.

    “Türkler Sadece Denizlerde ve Göllerde Değil Nehirlerde de Gemi Yüzdürmüştür.”

    Anadolu Selçukluları ve Osmanlıların fethettikleri her yerde tersane kurduklarını anlatan Doç. Dr. Yaycı, özetle “Sinop’ta, Antalya’da, Alanya’da, Gemlik’te, Samsun’da, Marmara’nın bütün kıyılarında tersaneler kurulmuştur. Doğu Akdeniz’in ismi ne biliyor musunuz? Henüz Kıbrıs fethedilmemiş. Karaman Denizi. Karamanoğulları orayı kendi yaptıkları donanmayla bir iç deniz yapmışlar ve ismine de Karaman Denizi demişler. Türkler sadece denizlerde ve göllerde gemi yüzdürmemişler. Nehirlerde de yüzdürmüşler. Dicle donanması var. Fırat donanması var. Savaş gemileri var. Nehirlerdekilerin ismi ‘İnce Donanmalar’. Dünyanın en önemli deniz haritasını kim yapmış bugüne kadar? Türkler denizci değil miymiş? Kızıldeniz’e açılıp Süveyş donanmasını kuran yine Türkler. Dünyanın 3 büyük deniz zaferinden bir tanesini tarihe yazdıranlar yine Türkler. Bu zafer, Preveze Deniz Zaferi’dir. Barbaros’un kullandığı taktik, Trafalgar’da Amiral Nelson tarafından kullanılmıştır. En süratli ve en savaşçı gemileri o dönemde Türkler yapıyor. Göke gemisi, Kemal Reis’in icat ettiği bir gemi türüdür ve dünyada ilk defa kürek ve yelkenli bir savaş gemisinde buluşmuştur. Kürekli ve yelkenli savaş gemisini yapan Türklerdir. Dünyanın en eski orijinal gemisi Türk yapımıdır ve Deniz Müzesi’nde sergilenmektedir.” ifadelerini kullandı.

    “ABD Donanmasının Kuruluşunun Sebebi Türklerdir.”

    Cezayir Beylerbeyi Gazi Hasan Paşa’nın Akdeniz’e hiçbir yabancı gemiyi sokmadığnı anlatan Doç. Dr. Yaycı, özetle şunları söyledi:

    “Özellikle Cezayir’den bu yana hiçbir gemi geçemiyor. Baharat ve İpek yollarından limanlarda mal yüklenip Avrupa’ya Amerika’ya gitmesine müsaade edilmiyor; mallara el konuluyor. Amerikalılar da burada ticaret yapmak istiyorlar. Ama Cezayir Beylerbeyi Hasan Paşa’nın her tarafta varlık göstermesi nedeniyle bu pek kolay olmuyor. Anlaşma yoluna gidiyorlar. Bu anlaşmanın metni, Osmanlı Türkçesiyle yazılmıştır. Trablusgarp Anlaşması. Bu anlaşma, Amerika Birleşik Devletleri’nin yabancı bir dilde yaptığı ilk ve tek anlaşmadır. Bu anlaşma neticesinde ticarete başlıyorlar. Fakat Cezayir Beylerbeyi rayici yükseltiyor. Astarı yüzünden pahalıya gelince ‘Biz bunu ödeyemeyiz.’ diyen Amerikalılar donanma kurmaya karar veriyorlar. Bütün bunların sebebi, hikmeti Cezayir Beylerbeyi Gazi Hasan Paşa. Baltimore’a gittiğinizde mutlaka Deniz Müzesi’ni ziyaret edin. Orada Amerikan Donanmasının kuruluşu kronolojik olarak anlatılır ve girişte ilk bu resim vardır. 1795 Trablusgarp Anlaşması’nın Osmanlıca yazılmış metni vardır ve Mehter Marşı çalınır. Girişte, ‘Amerikan Donanması’nın kuruluşuna bu olay nedeniyle karar verilmiştir’ denir. Türkler denizci değil miymiş?”

    “Türkiye’nin Denizlerine Sahip Çıkmasının Sebebi, Kaynaklarına Sahip Çıkmak.”

    Doç. Dr. Cihat Yaycı, çağdaş dünyada denizcilik ve Türkiye’nin yeri ve önemi hakkında da ayrıntılı bilgi vererek, “Günümüzde petrolün yüzde 30’undan fazlası, doğalgazın yüzde 50’sinden fazlası denizlerden çıkarılıyor. Bir devletin devlet olması için bir gerek şarta bir de yeter şarta ihtiyacı vardır. Gerek şart şu: İç huzurun sağlanmış olması, yani devletin otoritesinin her yerde olması, devletin vergilerini her yerde toplayabilmesi. Devletin otoritesinin olması, çok şükür devletin otoritesi bugün her yerde var. Peki yeter şart nedir? Bir devletin büyük devlet olabilmesi için enerji sorununu çözmesi lazım. Enerjide dışa bağımlı hiçbir devlet büyük devlet olamaz. Şimdi diyeceksiniz ki ‘Almanya’da enerjide dışa bağımlı.’ Evet ama Almanlar nükleer enerjiyle bunu birkaç yıl içerisinde ikame edebilir durumda. Enerjide dışa bağımlı olmamak için, ekonomik olarak bizim büyük devlet olabilmemiz için denizler önemli. Güvenlik olarak zaten öyle. İkinci yeter şartta, nükleer teknolojiye sahip olmak. Bu demek değil ki silah yapalım. Sağlık cihazları, makineler, motorlar yapalım. Ama nükleer teknolojiye sahip olalım. Mavi Vatan’da atılan adımlar, enerji sorununu çözmek için denizlere sahip çıkmaya çalışıyor. Bunun karşılığında atılan adımlar tepki görüyor. Bunun sebebi, onların çizdiği modelin üstüne çıkmayacaksın demek. Türkiye’nin denizlerine sahip çıkmasının sebebi, suya sahip çıkmak değil aslında, kaynaklarına sahip çıkmak. Çünkü bu, birinci yeter şartı yerine getirecek. Türkiye’nin nükleer santral yapmasını istemiyorlar çünkü bu da ikinci yeter şartı yerine getirecek.” diye konuştu.

    “Hudutlarımızın Yüzde 75’i Denizdir.”

    “Türkiye, bir deniz ülkesidir.” diyerek konuşmasını sürdüren Doç. Dr. Yaycı, özetle “Türkiye’nin sınırlarının toplam uzunluğu 11 bin km civarında. Hepimizin aklında şu vardır: ‘Biz kara ülkesiyiz.’ Oysa 11 bin km hudutlarımızın 8 bin 333’ü denizdir. Yani hudutlarımızın yüzde 75’i denizdir. Nüfusumuzun da yüzde 70’i kıyı bölgelerinde yaşar. Bolu, bir deniz kentidir. Dünya literatüründe 1000 mil içeride, yani yaklaşık 1650 km içeride yaşayanlar, kıyı bölgelerinde yaşıyor sayılır. Deniz yolu ile ulaştırma, tren yolu ile ulaştırmadan 3 kat ucuzdur. Kara yolu ile ulaştırmadan 7 kat ucuzdur. Hava yolu ile ulaştırmadan 22 kat ucuzdur. Bizim en büyük harcamamız petrole. Madem hudutlarımızın yüzde 75’i deniz, nüfusumuzun da yüzde 70’i deniz kıyısında yaşıyor, o zaman biz kara yoluna 7 kat pahalı ödeyeceğimize deniz ulaştırmasına ağırlık versek o para cebimizde kalır mı? Niye bize kara ulaştırmasını dayatıyorlar? Biz de deniz ulaştırmasının payı yüzde 4.2. Yani parayı çöpe atıyoruz. O yüzden her limana, yabancı ülkeler de böyledir, ilk getirilmesi istenen demir yoludur. Türkiye’nin de bunu yapması lazım. Yani ikinci ucuz alternatif getirilir. Mersin Limanı, Antalya Limanı’nın onlarca katı daha fazla kapasite ile çalışıyor. Çünkü Antalya’da tren yolu yok. Ama Mersin’de tren yolu bağlantısı var. O yüzden Atatürk’ün ‘Demir ağlarla ördük.’ sözü çok önemlidir. Bir ülkenin gelişmişliğinin ölçüsü, yollarındaki kamyon sayısı ile ters orantılıdır.” şeklinde konuştu.

    “Türkiye’nin Ne Verecek Bir Karış Vatan Toprağı Ne de Verecek Bir Damla Suyu Vardır.”

    Türkiye gibi bir deniz ülkesinin dünyada bir örneğinin olmadığını kaydeden Doç. Dr. Yaycı, özetle “Mavi Vatan, 462 bin km²’dir, öngördüğümüz münhasır ekonomik bölge. Bizim toplam kara yüzölçümümüz 783 bin km². O zaman kara yüzölçümümüzün 0.6 katı kadar bir alanı, deniz alanı olarak istiyoruz. Yunanistan ve Güney Kıbrıs yayılmacı değil, biz yayılmacıyız öyle mi?. Onlar genişlemeci değil, biz genişlemeciyiz. Öyle bir şey olabilir mi? Bizimki son derece hakkaniyetli bir haritadır. Hep denizin üzerinde ay yıldız hayal ettim. Orası bizim, orası vatan toprağı. Türkiye’nin bundan sonra ne verecek bir karış vatan toprağı ne de verecek bir damla vatan suyu vardır.” dedi.

    “Türkiye’yi NATO’dan Çıkarıp Yunanistan’la Çatışmaya Çekebilirler.”

    Konferansın ardından soru-cevap bölümünde “Yakın dönemde Yunanistan’la sıcak bir savaş bekliyor musunuz?” sorusu üzerine Doç. Dr. Yaycı, özetle “Ben bekliyorum, olabilir, çatışma olabilir. Türkiye’yi çatışmaya çekmek istiyorlar. Uzun dönemli bir strateji, bunun en son ayağı kara sularını artırmak. 12 bin filan değil, Yunanistan kara sularını Adalar denizini 6 binden 7 bine çıkarttığı an, bizim deniz alanlarımızın yüzde 13’ünü alıyor. Dolayısıyla bu kabul edilemez. Zaten 1995 deklarasyonu var. Ama ben çağrı yapıyorum. 1995 deklarasyonunun yani Yunanistan’ın kara sularını 6 binin üzerine çıkarmasının bir nevi savaş sebebi olduğu kararının arkasında durulmalı. Türkiye’yi bu çatışma ortamına çekip ki bunu kabul etmemiz mümkün değil, önceden alınması gereken tedbirler var tabii ki. Türkiye’yi Yunanistan’la çatıştırıp sanki Yunanistan’ın yaptığı meşruymuş, Türkiye’nin yaptığı gayrımeşruymuş gibi NATO’nun yapısını bozan, omurgasını bozan, dokusunu bozan bir devlet durumuna düşürüp bizi NATO’dan çıkartmaya çalışabilirler. 15 Temmuz 2016’da yapamadıklarını müteakiben bu şekilde doğrudan yapıp NATO’dan çıkmış bir Türkiye yapabilirler. Bu hem Rusya’nın hem diğerlerinin işine gelir. Onun için çok dikkatli olmak lazımdır.” yorumunda bulundu.

    Konferansın sonunda Doç. Dr. Cihat Yaycı’ya Bolu Valisi Erkan Kılıç tarafından teşekkür plaketi, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Alişarlı tarafından ise, üzerinde üniversitemizin logosunun olduğu çini bir hatıra tabağı takdim edildi. Konferans, toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.

    Mevcut makalenin kısa URL'si : https://ajanda.ibu.edu.tr/gxd8
    Önceki İçerikBilim & Felsefe Söyleşileri / “Şehirlerin Düşünce Dünyamıza Etkileri”
    Sonraki İçerikİBUMED Başkanı Öğten ve Yönetim Kurulu Üyelerinden Rektör Alişarlı’ya Ziyaret