Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde (AİBÜ) “Osmanlı’nın Yetimleri Ahıska Türkleri” konusunda düzenlenen konferansta, Ahıska Türklerinin tarihleri boyunca uğradıkları mezalimler ve bu mezalime gösterdikleri destansı direnişleri anlatıldı; ana vatan Türkiye’den kopmamak için verdikleri mücadelelere rağmen 20’nci yüzyıl boyunca uğradıkları zulümler bir kez daha gözler önüne serildi.
AİBÜ Öğrenci Konseyi ile Ahıskalı Gençler Birliği tarafından İzzet Baysal Kültür Merkezi Mavi salonda düzenlenen konferansta, Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ocak ile Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanlığı’ndan Okutman Emine Aşçı sunum yaptılar.
Türkiye sınırına sadece 12 km uzakta olan Ahıska’nın en eski dönemlerden bu yana, savaş ve istilâlarla zaman zaman Türk nüfusu azalmış da olsa, çok eski bir Türk bölgesi olduğunu anlatarak konuşmasına başlayan Prof. Dr. Ahmet Ocak, 12’nci yüzyılda bölgeye yapılan ve Doğu Haçlı Seferleri olarak da bilinen Kıpçak göçleri ve Kıpçakların Gürcistan devlet yönetimi üzerindeki etkilerini ayrıntılı şekilde ele aldı.
Ahıska’nın Osmanlı hakimiyetine geçtiği 1578’den, Rus hakimiyetine geçtiği 1828 yılına kadar önemli bir Türk yerleşim bölgesi olduğunu ifade eden Ocak, “Ruslar, 19’uncu yüzyılın başlarından itibaren bölgeye saldırmaya başlamışlardır. Rusların bu saldırılarına karşı Ahıskalılar kendilerini kahramanca savunmuşlardır. Hatta bir İngiliz tarihçi Ruslara, ‘Siz, Ahıska Camisi’nin üzerindeki hilâli almak istiyorsunuz ama gökteki yıldızları almanız daha kolaydır.” demiştir. Rusların saldırılarına karşı Ahıskalı kadınlar ve genç kızlar ellerinde kılıçlarla Ruslara karşı cesurca savaşmışlardır.” diye konuştu.
“İstanbul Kilidi Gitti”
Ahmet Ocak, Rusların Ahıska’ya girdiği tarihlerde dönemin şairi Gülali’nin “Ahıska gül idi gitti, Bir ehlî dil idi gitti, Söyleyin Sultan Mahmud’a, İstanbul kilidi gitti” dörtlüğü ile Ahıska’nın stratejik önemini ve yaşanan acıları çok güzel bir şekilde dile getirdiğini vurguladı; Ahıska’nın elden çıkmasıyla Rusların Anadolu’ya saldırılarının kolaylaştığını kaydetti.
18’inci yüzyılda önce Ahıska’da, 30 yıl sonra ise Ağrı Doğu Beyazıt’ta inşa edilen iki esere değinen Ocak, “Ahıska’da 1750 yılında Hacı Ahmet Paşa tarafından Ahmediye Camisi inşa edilmiş. Bu cami, İstanbul’daki camilerin örnek alındığı bir selatin camisidir. 1785’te ise Doğu Beyazıt’taki İshak Paşa Sarayı yaptırılır. Her iki eserde Atabek soyundan gelen Osmanlı paşaları tarafından yaptırılmıştır ve mimari yönden mükemmel eserlerdir.” diyerek, gençlere İshak Paşa Sarayı’nı mutlaka görmelerini tavsiye etti.
Okutman Emine Aşçı ise, Kafkaslar ve Ahıska’nın Anadolu’nun giriş kapısı olduğunu, Ahıska elden çıktıktan sonra Kafkaslardaki Türk ve Müslüman ahalinin yıllar boyu devam edecek mezalimlerle karşılaştıklarını söyledi. 2. Dünya Savaşı’nda Ahıska Türklerinin askere alınarak cephelere gönderildiğini, geride kalan kadın ve yaşlıların ise demiryolu inşaatında çalıştırıldığını kaydeden Aşçı, çocuklarının ve eşlerinin cepheden trenle geleceği umuduyla demiryolu inşaatında çalışan Ahıska Türklerinin 15 Kasım 1944’te kendi yaptıkları demir yolundan gelen hayvan vagonlarıyla ölüm yolculuğuna çıkarıldıklarını anlattı.
1989’da Özbekistan’da Ahıska Türkleri ile Özbekler arasında kardeş kanı dökülmesine yol açan Fergana olayını da ayrıntılarıyla anlatan Aşçı, “Bu olaylarda Özbekistan’da artan Rus karşıtlığının Ahıska Türklerine yöneltilmeye çalışıldığını görüyoruz.” dedi. Konferansın ardından Ahıska Ateşi Folklor ekibi gösterisi beğeniyle izlendi.