BAİBÜ, Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Vatan Karakaya’yı “Yol O’nun” konferansında ağırladı.
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde AKİMER Konferans Solunun da “Yol O’nun” konferansı gerçekleştirildi. “Vefa” temasıyla düzenlenen etkinlikler kapsamında, Bolu Cihannüma Derneği ve Mefkûre Kültür, Sanat ve Düşünce Öğrenci Topluluğu’nun birlikte organize ettiği konferansın konuğu, Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Vatan Karakaya oldu.
Konferansa; BAİBÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Alişarlı, Bolu Milli Eğitim İl Müdürü Cemil Sarıcı, Bolu Müftüsü Orhan Genç, Cihannüma Derneği Bolu İl Temsilcisi Fatih Fedakar ve dernek üyeleri, Mefkûre Kültür, Sanat ve Düşünce Öğrenci Topluluğu Danışmanı ve İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şaban Karasakal, STK yöneticileri, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.
Programın açılışında, Ahmet Arif Akbaba tarafından Kur’an-ı Kerim tilaveti okundu. Ardından Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Vatan Karakaya, “Yol O’nun” başlığı altında bir konferans verdi.
Kainatın, bize rağmen varolan bir yaratıcının tasarrufu altında olduğunu anlatan Prof. Dr. Karakaya, “Hayata dair aktivitelerimizin temeli, inançlarımızdır. Hatta bilginin elde edilişindeki ilk tasavvur kısmı bile inançtır. Bilginin DNA’sıyla oynayan medeniyetler, yolu değiştirmiştir. İnsanın yaradılışı tenzih ve teşbih olmak üzere iki hâl arasındadır. Nefsi, teşbihe heves eder; imanı, tenzihe götürür. Fakat modern dönem tenzihi ispatlayamadığı için, teşbihte karar kılarak şöyle bir yol ayrımı oluşturmuş: İnanç sisteminden ihtiyaç sistemine. Batı paradigması özellikle 16’ncı yüzyıldan sonra, ondan önce varolan inanç sistemini ihtiyaç sistemine dönüştürdü, kapitalizmi hayat felsefesi haline getirdi ve insanı bir meta yaptı.” dedi.
“Öğreticisi Allah, vaaz edicisi Peygamber olan bu yolu, 16’ncı yüzyıla kadar ilm-i tedriste İslam medeniyeti felsefe ile, kelâm ile, tasavvuf ile, değişik yollar ile derinleştirdi. Bu bizim bilgi kaynağımız.” diyen Prof. Dr. Karakaya, özetle şunları ifade etti:
“Hazineler Üzerinde Oturan Fukaralar Gibiyiz”
“Bir Müslümanın Peygamberden sonraki aldığı bilgi kaynağı tamamen bunlar üzerinden gelişmiştir ve bunlarla çok sağlam bir medeniyet inşa etmiştir. Halimizi ben şöyle tarif ediyorum: Hazineler üzerinde oturan fukaralar gibiyiz. Türk-İslam tarihi 1000 yıl, İslam tarihi 1400 yıl… Bir kaynak var, o kaynak o kadar güçlü, o kadar derin ve muhteşem ki bugün sadece ihtiyaçlarını gideren insanlar olarak bu hazinenin üzerinde oturuyoruz ama bu değerleri hayata taşımadığımız için hep geriden takip ediyoruz, hep taklit ediyoruz, hep birilerine erişmenin gayreti içindeyiz. Yeniden kendimize, özümüze dönmemiz lazım.
16’ncı yüzyıldan bu yana sadece ihtiyaçların karşılanmasında ilerlendi. Metafiziksiz bir düşünce. Sadece gördüğü yerde ihtiyacını karşılamak için devinen bir sosyal hayat inşa edilmiş. Bunu biz inşa etmedik, bunu biz taklit ettik. İslam tarihinde hakikat arayışı mantıkla yapılmıştır. İbn-i Sina şunu diyor: ‘Biz, akılla Allah’ı tarif edemeyiz.’ Ama Allah, sıfatları ve tecellileriyle zaten o kadar açıktır ki. Descartes; ‘Bir ben varım, bir de Tanrı var’ Tanrının mahiyetiyle fazla ilgilenmiyor. Tanrı, dünyayı yarattı ve çekildi, diyor. İşte dünyanın yolunu değiştiren felsefenin ana yüklemi. Ama İbnü’l Arabi ne diyor? ‘Allah ânı yaratır, her an yaratır.’ İlk pozitivist ve kapitalist düşüncenin ve yol, O’nun yolu dediğimiz yolun ilk ayrıldığı durak burasıdır. Batı, hâlâ Tanrı’sını arıyor, bunun için okumalar yapıyor kendince. 1800’li yıllarda Kant ise sadece ‘Ben’ dedi. ‘Ben, sorduğum soruya Tanrı’dan cevap alamıyorum, o zaman benim için bilgi değildir’ dedi. Metafizik düşünceyi katledip tamamen maddenin içine insan gömüldü. İşte o gün bugündür biz metayız. İnsan, Batı felsefesinde bir metadır fakat ihtiyaçları sınırsızlaştırdığımız için o hazzı, o duyguyu, o isteği elde etmek için bugün çocuklar bombalanabiliyor. Dünya kan revan içinde, vicdanlar tatilde. Sebebi, bu felsefe dünyaya böyle yayıldığı için. 16’ncı yüzyılda Batı bir din icat etti; mucizesi, teknoloji ama dili, ruhu yok. Bu felsefe, biz Müslümanların da kavramlarını işgal etti. En büyük istila bir virüs gibi kavramlar üzerinden yapılır. Bunu temizlememiz lazım.”
Konferans, teşekkür plaketi ve hediye takdiminin ardından sona erdi.