Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, aramızdan ayrılışının 87’nci yıldönümünde saygı, minnet, özlem ve rahmetle anıldı.
Üniversitemizde ilk tören, Gölköy yerleşkesindeki Atatürk Anıtı önünde yapıldı. Çelenk sunumunun ardından saat 09.05’te iki dakikalık saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı okundu; Türk bayrakları yarıya indirildi.
Törene; Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Samettin Gündüz, Prof. Dr. Aydın Him ve Prof. Dr. Coşkun Karaca, Genel Sekreter İhsan Ağcan, dekanlar, daire başkanları, akademik-idari personel ve öğrenciler katıldı.
Üniversitemiz Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanlığı’nca Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anma programı düzenlendi. İzzet Baysal Kültür Merkezi Mavi Salondaki programda Öğr. Gör. Dr. Ahmet Ercivan, “Atatürk Liderliğinde Geleceğe Yürümek” konulu konferans verdi.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan konferansta Dr. Ercivan, Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptıklarının her geçen gün daha iyi anlaşıldığını söyledi. Mustafa Kemal Atatürk’ün yetişme şartlarını iyi kavramak gerektiğine işaret eden Dr. Ercivan, özetle “19’uncu yüzyıl Osmanlı Devleti’nin gerek Balkanlar’da gerek Orta Doğu’da gerekse Anadolu’da birçok sıkıntıya maruz kaldığı bir dönem olmuştur. Böyle bir ortamda yetişen Mustafa Kemal, imparatorluğun durumunu görmüş ve dağılma sürecine girdiğini çok iyi şekilde tespit etmiş, bunun çarelerini aramaya başlamıştır. Hatta Manastır’da askeri öğrenciyken çıkardığı okul gazetesinde görüşlerini paylaşmaya başlamıştır. Harp Akademisi yıllarında da imparatorluğun kurtuluş çarelerini aramaya başlamıştır. Bu yıllarda modern, çağdaş, ulusal temellere dayalı yeni bir devlet kurmanın gerekliliğini görmüştür.” diye konuştu.
“Mondros Mütarekesi sürecinde işgallere karşı koyabilecek bir devlet yoktu, halk savunmasız kalmıştı.”
Birinci Dünya Savaşı’ndan müttefikleriyle birlikte mağlup ayrılan Osmanlı’nın 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzaladığını hatırlatan Dr. Ercivan, özetle “Mondros Mütarekesi çok ağır hükümler ihtiva eden, bir devleti tamamen yok eden bir ateşkesti. Hukuken bir devlet olsa da fiilen bir devletin kalmadığını görüyoruz bu dönem. Çünkü, Osmanlı Devleti’nin ulaşımına el konulmuş, haberleşmesine el konulmuş, donanmasına, silahlarına, cephanelerine el konulmuş; ordusu terhis edilmiş. Yani devletin kendisini savunabilecek hiçbir gücü kalmamış. Diğer tarafta Anadolu’da ve bütün Osmanlı topraklarında işgaller başlamış. Bu işgallere karşı koyabilecek bir devlet yok ortada, halk savunmasız kalmış. Böyle bir ortamda Osmanlı içinde yaşayan ve fırsat kollayan azınlıklar vardı; cemiyetler, silahlı çeteler kurmuşlar ve ayaklanmaya başlamışlardı. O dönem, Balkanlar’da başlayan süreç Mondros Mütarekesi ile zirve noktasına ulaşmıştı. Mondros Mütarekesinin imzalandığı 1918 yılı, son derece karanlık, kaos ve kargaşanın hâkim olduğu bir yıl olmuştur.” diye anlattı.
“Mustafa Kemal, kurtuluşu Türk gençliğinde dolayısıyla Türk halkında görmüştür.”
Mustafa Kemal Atatürk’ün hiçbir dönem inancını kaybetmediğine ve her zaman Türk gençliğine güvendiğini vurgulayan Dr. Ercivan, özetle “Manastır’da bir fotoğrafın arkasına el yazısıyla yazdıklarını okumak istiyorum. ‘Her şeye rağmen muhakkak bir nura doğru yürümekteyiz. Ben de bu imanı yaşatan kuvvet, yalnız aziz memleket ve milletin hakkındaki sonsuz muhabbetim değil, bugünün karanlıkları, ahlaksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkına ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik görmemdir.’ Burada henüz 1918 yılında, en vatansever insanların bile umudunu kaybettiği, karamsarlığa düştüğü bir dönemde, Mustafa Kemal, kurtuluşu Türk gençliğinde dolayısıyla Türk halkında görmüştür.” dedi.
“Gençliğe her şeyden önce Atatürk’ün bu mihnet, cevir ve cefa devri anlatılmalıdır.”
Mustafa Kemal Atatürk’ün Millî Mücadele yıllarında da pek çok zorluklarla karşılaştığına işaret eden Dr. Ercivan, özetle “Fikirlerini en yakın silah arkadaşlarına anlatmakta bile zorluklar yaşamıştır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu Tercüman gazetesinde şöyle yazıyor: ‘Mustafa Kemal’in daima meçhul kalan tarafı, büyük zaferini başarmazdan evvel çektiği azap ve işkencelerdir. Arkadaşlarına söz geçiremez, amirlerine dert anlatamaz, devlet ve siyaset adamlarını yola getiremezse, kapılarını çalar, açılmaz, bağırır çağırır, işiten olmaz, devlet batıyor der, padişah gözlerini kapar, mesuller dudak büker. İşte gençliğe her şeyden önce Atatürk’ün bu mihnet, cevir ve cefa devri anlatılmalıdır. Gençlik en ziyade O’nun bu cephesindedir ki, muhtaç olduğu azim ve irade dersini alabilir demektedir.’ Bu cümlesiyle Atatürk’ün ne kadar zorluklarla karşılaştığını, en yakın arkadaşlarına bile kendi derdini anlatamadığını Yakup Kadri Karaosmanoğlu bizlere böyle anlatıyor.” ifadelerini kullandı.
“Cesur bir asi ve doğuştan bir lider.”
“Atatürk’ün askeri dehası sadece Türk milleti tarafından değil dünya tarafından da kabul görmektedir.” diyen Dr. Ercivan, çok zor şartlarda bir milleti tekrar ayağa kaldırmış ve yeni bir cumhuriyetin temellerini atmayı başarmıştır. O’nun bu özelliği tüm dünya tarafından da takdir edilmektedir. Çanakkale’de ve diğer cephelerde onunla savaşmış İngiliz subaylar, Fransız subaylar Atatürk’ten övgüyle bahsetmektedirler. Bir yabancı subay Atatürk’e atfen ‘Cömert bir arkadaş, asil bir düşman, büyük, şerefli bir general.’ ifadelerini kullanarak, O’nun bu özelliğini teslim ediyor. Lord George, Atatürk’ün iyi bir asker olduğunu, cesur bir asi ve doğuştan bir lider olduğunu belirtiyor. Atatürk’ün bu askeri ve sivil özellikleri, liderliği sadece Türk milleti tarafından değil, aynı zamanda yabancılar tarafından hatta O’nu sevmeyenler ve düşmanlık edenler tarafından dahi günümüzde kabul görmektedir.” şeklinde konuştu.
“Atatürk’ün en büyük devrimi zihinlerdeki devrimidir.”
Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk milletinin felakete sürüklendiği yıllarda her alanda bağımsızlık için mücadele ettiğini anlatan Dr. Ercivan, özetle “Mustafa Kemal, İstanbul’da kalmaktansa Anadolu’ya geçip mücadele etmeyi tercih etmiştir. Dolayısıyla bir aksiyon, bir eylem insanıdır. Çünkü bu çöküntünün ve kaosun içerisinden ancak harekete geçerek kurtulmanın mümkün olduğunu görmektedir. Atatürk ‘Milletin bizzat kendisi benim en büyük ilham kaynağımdır.” demiştir. Yusuf Hikmet Bayur şöyle diyor: ‘Atatürk’ün en önem verdiği yönlerden biri de her bir başarıyı her bir büyük işi kendine değil, Türk ulusuna mâl etmektir.’ Atatürk, bu başarıların hepsini Türk milletine mâl etmiştir. Yine Atatürk, Türk milletinin menfaatleri ve vatan-millet söz konusu olduğunda her şeyden vazgeçebileceğini belirtmiştir. Hiçbir zaman yenilgiyi kabul etmemiştir. Ne Mondros’u ne Sevr’i kabul etmiştir. Atatürk’ün bir özelliği de inkılapçı yani devrimci olmasıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarında eğitimde, sanatta, toplumsal ve kültürel hayatta, ekonomide devrimler yapmıştır ama Atatürk’ün en büyük devrimi zihinlerdeki devrimidir. Padişahın kulu olma anlayışını eşit yurttaş statüsüne getirmiştir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes, dinine, diline, ırkına, mezhebine bakılmaksızın eşit statüye sahip olmuştur. Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Bunu sağlayan da Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’tir, zihinlerde yaptığı devrimdir. Bütün eserlerini inkılap hareketi olarak görüyor.” değerlendirmelerinde bulundu. Atatürk’ün alicenap ve bağışlayıcı özelliğine de örneklerle vurgu yapan Dr. Ercivan, Atatürk’ün affetmediği tek şeyin vatana ihanet olduğunu sözlerine ekledi.
Konferansın sonunda Öğr. Gör. Dr. Ahmet Ercivan’a Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Samettin Gündüz tarafından teşekkür belgesi takdim edildi. Toplu fotoğraf çekiminin ardından program sona erdi.























































































































