Tarihimizin en önemli dönüm noktalarından biri olan Çanakkale Zaferi’nin 110’uncu yıl dönümü ve Şehitleri Anma Günü dolayısıyla konferans veren Doç. Dr. Abdullah Lüleci, “Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi saygı ve minnetle yâd ediyoruz. Öyle bir ataya ve cedde sahibiz ki, ne kadar övünsek azdır. Onlar Çanakkale’de yedi düvele karşı son sözü söylemişlerdir. Çanakkale geçilmez!” diye konuştu.
Türk Milletinin kahramanlık ve fedakârlık destanı 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü nedeniyle, İzzet Baysal Kültür Merkezi Mavi Salonda düzenlenen “Çanakkale Ruhu” konulu konferansı, Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdullah Lüleci verdi.
Saygı duruşu ve İstiklâl Marşı’nın okunmasıyla başlayan programa; Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Samettin Gündüz, Genel Sekreter İhsan Ağcan, dekanlar, daire başkanları, akademik ve idari personel ile öğrenciler katıldı.
Çanakkale ruhunu ve Çanakkale Savaşı’nın mantığını tam olarak kavrayabilmemiz için Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında yaşamış olduğu, bazılarına göre en uzun yüzyılında yaşamış olduğu dahili, harici ve iktisadi konulara değinmek gerektiğine işaret eden Doç. Dr. Lüleci, özetle “Aksi takdirde sadece Çanakkale Savaşı’nı ve ruhunu, Çanakkale’nin bir cephe savaşı olduğunu ifade etmek ne Çanakkale ruhunu ortaya koyacaktır ne de Mustafa Kemal’i ve O’nun yolundan gidenleri anlamamızı sağlayacaktır. Osmanlı Devleti olarak, askeri yapımızı Almanlara teslim ettik, ekonomimizi itilaf devletlerine teslim ettik, siyasi karışıklıklar vardı, bir bütünlük söz konusu değildi. Bu şartlar altında Osmanlı Devleti, cihan harbine girecektir.” dedi.
“Çanakkale’yi deniz ve kara savaşları olarak ikiye ayırmak aslında çok doğru değil.”
Çanakkale savaşlarını, deniz ve kara savaşları olarak ikiye ayırmanın aslında çok doğru olmadığını vurgulayan Doç. Dr. Lüleci, özetle “19 Şubat-18 Mart 1915’te deniz muharebeleri; 25 Nisan 1915 – 9 Ocak 1916 arası kara muharebelerinde, Çanakkale’de, Türkler yedi düvele karşı başarılı oldu. Bu kadar anlatıyoruz ama bence yanılıyoruz. Çanakkale; Mustafa Kemal’dir, Seyit Onbaşı’dır, Nusret mayın gemisidir, Cevat Paşa’dır, Esat Paşa’dır, Yahya Çavuş’tur, Ayşe, Fatma bacıdır. Çanakkale ruhunu biz böyle kazandık.” değerlendirmesinde bulundu.
Doğu ve Batı’nın Agamemnon savaşı
Çanakkale savaşlarının bazılarına göre Doğu ile Batı’nın, bazılarına göre hilâl ve haçın, bazılarına göre ise iman ve çeliğin savaşı olduğunu kaydeden Doç. Dr. Lüleci, Agamemnon zırhlısı özelinde Batı’nın bu savaşlara bakışını anlatarak, özetle “İlk defa Truva savaşlarında Doğu ile Batı karşı karşıya gelir. Bu savaşlarda Batı, Doğu’ya karşı başarılı olur. Agamemnon isimli bir komutanları vardır. Ardından Doğu, intikamını, Fatih Sultan Mehmet Han zamanında İstanbul’u fethederek alır. Peygamber Efendimiz de ‘İstanbul’u fetheden komutan ne güzel komutan.’ diyerek, fethi yıllar öncesinden müjdelemiştir. Doğu ile Batı’nın yeniden karşı karşıya geldiği yer ve tarih, Çanakkale-1915’tir ve Çanakkale önlerine yine Agamemnon zırhlısı ile gelirler. Bu zırhlı, birkaç başarılı atış yapacaktır. Sonrasında saf dışı kalacak ve zaten Çanakkale Savaşı’nı kazanan, Osmanlı Devleti olacaktır. Ancak, Doğu ile Batı’nın savaşında Batı bu mağlubiyeti, bu yarayı unutmayacaktır. 30 Ekim 1918’de Osmanlı Devleti dünya savaşını tamamen kaybettiğinde, Mondros Ateşkes Anlaşması’nı imzalamak zorunda kalacaktır. Nerede imzalayacaktır? Yunanistan’ın Limni adasının Mondros limanında Agamemnon zırhlısında… Maalesef Mondros Ateşkes Anlaşması’nda biz her şeyimizi kaybediyoruz. Osmanlı Devleti bir anlamda fiilen son buluyor. Çünkü 7’nci madde, itilaf devletlerinin tehdit gördükleri her bölgeyi işgal edebileceklerini söylüyor. Nitekim öyle de oluyor. Anlaşmadan kısa süre sonra, 13 Kasım 1918’de İstanbul’a giriş yapan zırhlılardan biri Agamemnon’dur. Batı der ki; ‘Biz, Doğu’ya karşı başarılı olduk.’ Ancak buna ‘Dur’ diyen biri vardır: Buna ‘Dur’ diyen Mustafa Kemal’dir. Mustafa Kemal, Büyük Taarruz’da şunu söylemiştir: ‘Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri.’ Nitekim böyle olmuştur. İstanbul’a giren her bir yabancı kuvvet, düşman, unsur Büyük Taarruz’dan sonra Anadolu topraklarını boşaltmışlardır. Burada Doğu’nun Batı’ya karşı zaferi, bir kez daha gerçekleşmiştir.” ifadelerini kullandı.
Konferansın sonunda Doç. Dr. Abdullah Lüleci’ye teşekkür belgesi takdim edildi.