Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde 18 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü kapsamında program düzenlendi.
Bolu Valiliği Göç İdaresi Müdürlüğü’nün, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenlediği programa; Vali Ahmet Ümit, Cumhuriyet Başsavcısı Önder Yaman, BAİBÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Alişarlı, Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Gür, Bolu Belediye Başkan Yardımcısı İsa Özcan, Emniyet Müdürü Armağan Adnan Erdoğan, Bolu Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürü Bekir Koçyiğit, Gençlik ve Spor İl Müdürü Şerafettin Çilkara, İl Göç İdaresi Müdür V. Derya Erdoğan, rektör yardımcıları, dekanlar, enstitü ve yüksekokul müdürleri, daire başkanları, akademik ve idari personel ile Bolu’da ikamet eden yabancı misafirler ve öğrenciler katıldı.
Program, saygı duruşu ve İstiklâl Marşı’nın okunmasıyla başladı. Programın açılış konuşmasını yapan Rektör Prof. Dr. Mustafa Alişarlı; “18 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü dolayısıyla, Bolu Valiği ve İl Göç İdaresi Müdürlüğü tarafından düzenlenen programın hayırlara vesile olmasını diliyor, Sayın Valimizden bizlere ev sahipliği yapma fırsatını verdiği için teşekkür ediyorum” diyerek sözlerine başladı. Alişarlı, ülkemizin bulunduğu coğrafi konum itibariyle göç rotası üzerinde olduğunu, komşu ülkeler tarafından Anadolu’nun her zaman güvenli bir sığınak olarak görüldüğünü, milletimizin de her zaman yerlerinden edilen insanları canı gönülden misafir ettiğini belirtti.
Alişarlı konuşmasında; “Dünyanın en önemli göç rotalarından biri üzerinde yer alan ülkemiz ve coğrafyamız çok büyük göç süreçlerine tanıklık ve ev sahipliği etmiştir. Son yıllarda bir yandan artan ekonomik gücümüz ve istikrarımız bir çekim unsuru oluştururken, diğer yandan yer aldığımız coğrafi bölgede devam eden siyasi istikrarsızlıklar, ülkemize yönelik göçü teşvik eden bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.
Günümüzde birçok ülke tarafından göçmenin bir yük olduğunu, külfet olarak karşılandığını görmekteyiz. Ancak ülkemizin, devletimizin yürütmüş olduğu politikaların son derece yerinde olduğunu, hukuk ve yasal düzenlemelerin ötesinde vicdanlarda ses getirdiğini görmekteyiz.
Her yıl 18 Aralık’ta kutlanan uluslararası göçmenler gününün, dünyada çapında yerlerinden edilmiş insanların yaşadıkları ekonomik, siyasi, psikolojik ve hukuksal sorunlara ayrıca dikkat çektiği için bu tür programların tüm illerde gerçekleştirilmesini önemli bulmaktayız.
Bolu’da, Üniversitemiz iş birliği ile Valiliğimiz ve İl Göç İdaresi’nin gerçekleştirdiği bu toplantının hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, Bu vesile ile dünyanın her yerinde ana vatanından kopup çeşitli sebeplerle başka memleketlere göç etmek zorunda kalmış göçmenlerin ve ilimizde bulunan göçmenlerin, mülteci sığınmacıların 18 Aralık Dünya Göçmenler Günü’nü içtenlikle kutluyor, programımıza hoş geldiniz diyor saygılarımı sunuyorum” diyerek tamamladı.
“Tüm misafirlerimiz bizim kardeşimizdir”
Programda konuşma yapan Bolu Valisi Ahmet Ümit yabancı misafirlere hitabında; “Kardeşlerim biz sizi seviyoruz, siz bizim kardeşimizsiniz, siz bizim evladımızsınız, siz bizim geleceğimizsiniz, siz dünyanın geleceğisiniz, belki de ileride dünyadaki liderlerden biri olacaksınız. Bu acıları, gözyaşını belki de sizler sileceksiniz” diyerek başladığı konuşmasında özetle;
“Bu dünyaya gelen hiç kimse Asya’da, Avrupa’da, Afrika’da yada başka bir yerde dünyaya gelmek için herhangi bir makama müracaat etme imkânına sahip değil. Rabbimiz biz insanları değişik kıtalarda, değişik coğrafyalarda, değişik renklerde yarattı. Birbirimizle tanışmamız, buluşmamız ve insanlığın geleceği için gayret etmemiz için. Bu bağlamda değişik kıtalarda ve coğrafyalarda yaşayan insanlar, çeşitli sebeplerle tarih boyunca bulundukları yerlerden başka yerlere değişik sebeplerle hep taşındılar. Bu harekete göç diyoruz.
Kavimler göçünden İspanyol göçmenlerine, Balkan göçmenlerinden Kafkas göçmenlerine, tarihin her döneminde Anadolu göç merkezi olmuş göçmenlere yuvalık yapmıştır. Bin yıldır da Türk milletinin vatanı olmuş, yine aynı şekilde zorda kalanlara kucak açmaya devam edilmiştir. Doğal afetler olur, sular kesilir, yaylaklar kurur, toprak ihtiyaca cevap vermez insanlar göç etmek zorunda kalır. Ama ne yazık ki göçlerin en büyük sebebi her zaman savaşlar olmuştur. Nitekim 18. ve 19. yüzyıllarda da büyük göçler yaşanmıştır. 400 – 500 sene yaşadıkları vatanlarından, balkanlardan yüz binlerce kardeşimiz 19. yüzyılın başında ve daha sonraki yıllarda Anadolu’ya göç etti. Kafkaslarda savaşlar sebebiyle göçler yaşandı.
“Birleşmiş Milletler teşkilatı kurulduğu günden itibaren hiçbir savaşa mâni olamadı”
- Dünya savaşı oldu 7 milyon insan öldü. Maalesef Osmanlı devletimiz yıkıldı. 2. Dünya savaşı oldu 70 milyon insan öldü. 1. Dünya savaşından sonra Cemiyet-i Akvam, 2. Dünya savaşından sonra da Birleşmiş Milletler teşkilatı kuruldu. Bu teşkilatların amacı dünyada öylesine büyük savaşların önüne geçmekti. Ama ne yazık ki önce Cemiyet-i Akvam 2. Dünya savaşına mâni olamadı ve 70 milyon insanın ölümünü engelleyemedi. Birleşmiş Milletler teşkilatı kurulduğu günden itibaren hiçbir savaşa mâni olamadı.
Nasıl mı? Dünya üzerinde 237 devlet var ama 5 tane ülkeye veto hakkı verdiler. O kadar devlet bir araya gelseniz eğer bu 5 ülkeden biri veto ederse savaşı önleyemiyorsunuz. Onun için Sayın Cumhurbaşkanımız diyor ki; ‘Dünya beşten büyüktür’. İnşallah bu söylem bir gün daha iyi anlaşılacak ve dünyayı değiştirecektir.
Kardeşlerim biz sizi seviyoruz, siz bizim kardeşimizsiniz, siz bizim evladımızsınız, siz bizim geleceğimizsiniz, siz dünyanın geleceğisiniz, belki de ileride dünyadaki liderlerden biri olacaksınız. Bu acıları, gözyaşını belki de sizler sileceksiniz. O yüzden sizlere çok önem veriyoruz.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Roosevelt, Churchill, Stalin Yalta’da bir araya geldi. Bu görüşme sadece yarım saat sürdü. Yarım saatte tüm dünyayı paylaştılar. Ortadoğu ülkeleri yüzyıllardır neyi paylaşamıyorsunuz. 3 ülke bir araya gelip dünyayı yarım saatte paylaşıyor, biz şurada soframızı paylaşamıyoruz, dostluğumuzu ve kardeşliğimizi paylaşamıyoruz. Bugün bu göçmenler gününde bunları düşünmemiz gerekiyor.
“Nedense ölümler ve gözyaşları bu coğrafyada sel olup akıyor”
Aynı senaryonun aktörleri 2010 yılından itibaren sözüm ona Arap Baharını başlattılar. Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, öncesinde Afganistan ve Irak’ta ve halen Suriye’de milyonlarca insanın ölümüne sebep oldular. Bağdatlı Ömerler, Suriyeli Aylan bebekler, Filistinli Leyla bebeklerin ölümleriyle insanlık karaya oturdu. Desteklenen terör örgütleri karaya vuran insanlığın tescili oldu.
Şöyle baktığımızda bütün bu kan ve gözyaşları bu kadim coğrafyada yaşanıyor. Nedense ölümler ve gözyaşları burada sel olup akıyor.
“Göçmen olmak, bir yerde misafir olmak kolay değil”
Göçmen olmak, bir yerde misafir olmak kolay değil. Ama böyle bir durum varsa önce bundan ders almalıyız. Sonrasında mevcut durumda nasıl daha iyi yaşayabiliriz bunu düşünmeliyiz. Ülke genelinde 6 milyonun üzerinde ilimizde ise 14 bine yakın misafir kardeşini bir ensar duygusuyla kucaklayan Türk milleti büyük fedakârlıklar yaparak misafirlerini ağırlamaya çalışmaktadır ve sizler gibi 125 bin öğrenci de üniversitelerimizde okumaktadır. Kamu düzeni ve kamu güvenliği insan huzuru için çok büyük önem arz eder. Yani misafir pozisyonundaki insanlar ev sahibi pozisyonundaki devletin önce mevzuatına sonra da gelenek ve göreneklerine uymak suretiyle bu huzur ortamına çok ciddi katkılar sağlayabilir. Sizler de bunu yapabilirsiniz. Dünya Göçmenler Günü münasebetiyle hepinize üstün başarılar diliyor, sağlık ve afiyetler temenni ediyorum. Ülkelerinizde Türkiye Cumhuriyeti’ni de temsil etmenizi, burada yaşadığınız güzellikleri vatandaşlarınıza anlatarak sizleri ne kadar çok sevdiğimizi ne kadar birlik ve beraberlik içinde olmayı arzu ettiğimizi iletiniz” dedi.
Vali Ahmet Ümit’in konuşmalarının ardından “Kültürlerin Buluşma Noktası Türkiye” konulu konferansını vermek üzere Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Gür kürsüye geldi. Gür konferansında göç unsurunun bulunduğumuz coğrafyada çok eski tarihlerden beridir yaşanan bir fenomen olduğundan biz Türklerin de Anadoluya göçle geldiğimizi, göç edenlere her zaman hem dini hem de örfi kodlarımız gereği kucak açtığımızdan bahsetti.
Gür, konferansında özetle; “Anadolu öyle bir coğrafya ki tarih boyunca hep göçerlerin merkezi olmuştur. Zira biz ev sahibi olarak 1071 yılında göç ederek geldik. Hatta 1071 den daha önce buraya göçen Çağrı Beyler, Süleyman Şahlar var. Sonrasında biz göçebe hayattan büyük bir medeniyet inşa ettik. Sosyologlardan Ali Şeriati demiştir ki; “tarihte 19 medeniyet göç ile kurulmuştur. Bu 19 medeniyeti çıkardığımızda geriye tarih kalmaz”. Sevgili gençler Suriye’ye baktığımızda oradan gelen göçmenlerin aslında bizim kardeşlerimiz ve amca çocuklarımızdır. İngiltere ve Fransa’nın iki askerinin Sykes-Picot denilen anlaşama ile suni olarak çizdikleri sınırlarla kardeşler ayrıldı. Bunu o bölgede yaşayanlar çok iyi bilirler. Sınır telleri çekilirken amca oğullarının bir kısmı bir beldede, diğer kısmı öbür beldede kaldı. Dolayısıyla oradaki Türk kardeşlerimiz aynı zamanda bizim amcazadelerimizdir.
Bizler hem İslami gelenek kodlarımızla hem de Türk kültüründen gelen örfi kodlarımızla sahip olduğumuz misafirperverliğimizle kim olursa olsun mazlumların diline, dinine, ırkına bakmadan kucak açmışızdır. Dikkatinizi çekerim sevgili gençler, sadece Müslümanlar değil, biz tarih boyunca, komşu olduğumuz tüm coğrafyalardan hangi dinden olursa olsun göçenleri kabul ettik. 1492’te Endülüs İslam Devleti yıkıldığı zaman zulümden kaçan Yahudilere de kucak açtık. Onlar Osmanlı’ya Payitaht İstanbul’a sığınmışlardır. Diğer taraftan 1789’lu yıllara geldiğimizde Osmanlı-Rus Harbi ile yedi yıl süren savaşta Kırım Tatarları onlar da Türkiye’ye geliyorlar ve bir kısmı Müslüman değil. Mesele elbette Müslümanlık değil. Sadece orada zulme uğramışlar ve sürülmüşler. Türkiye onlara da kucak açmıştır. Diğer taraftan Balkan Savaşlarında Osmanlı gücünü kaybederken yine zorunlu göçe tabi tutulan iki milyonun üzerinde Arnavut, Türkiye’ye gelmiştir. Yunanistan’dan Selanik bölgesinden, Bulgaristan’dan, Yugoslavya’dan gelen soydaşlarımızın hepsine kucak açan Türkiye olmuştur.
Osmanlıdan Cumhuriyet dönemine kadar kesintisiz insanilik, ahlak, iyilik ve adalet anlayışı var. Osmanlı’da bu özellikler neyse Cumhuriyet kurulunca da kucak açmaya devam ettik. Irak bölgesinde Halepçe katliamından sonra Kuzey Irak’tan üçyüzbin Kürt kardeşimiz geldi. Rus işgalinden sonra Afgan kardeşlerimiz geldiler, yine biz kucak açtık.
“Bizim gibi kadirşinas bir millete soykırımı iftarası atıyorlar. Asıl soykırımcı kendileri”
Bize iftira atıyorlar. Gönlü geniş, mazluma kucak açan bir millet için, Ermenilere soykırım yaptı diye yalan söylüyorlar. Batı Dünyası şu anda 1915 olaylarını taraflı bir şekilde bakarak bu kadar kadirşinas bir millete soykırımcı diyorlar ama bizim bunu yapmadığımızı aslında çok iyi biliyorlar. Türkiye bu konuda tüm kaynakları açmasına rağmen kendileri hiçbir arşiv kaynaklarını açmıyorlar.
Sevgili gençler bu konuda biraz daha tarih bilincimizin yüksek olması gerekiyor. Eğer dünya tarihi soykırım gördüyse en büyük soykırımların başında; Japonya’ya attığı atom bombalarıyla yüzbinlerce sivil insanı çoluk çocuk, kadın demeden kozmik toza çevirdiğine sevinen Amerika’dır. Gana, Gine, Ruanda, Fas, Tunus, Cezayir katliamlarında öldürdükleri insanların kafatasları ile kuleler yapan Fransa’dır. Hindistan’ı köleleştirirken yüzbinlerce insanı katleden İngiltere’dir. Dolayısıyla bu konuda özgüvenimiz yüksek olacak, tarihi iyi okuyarak muhataplarımızın bizi nasıl komplekse sokarak avlamaya çalıştıklarını çok iyi anlarız.
“Önümüzde iki seçeneğimiz vardı. Biz mazlumları korumaktan yana tavır aldık”
Sevgili gençler şöyle düşünün, bir akşam evdesiniz, eşiniz çocuklarınızla güzel huzurlu bir akşam geçirmişsiniz, yemeğinizi yemişsiniz ve uyuyorsunuz. Gece yarısı birden başınıza uçaklardan bombalar yağmaya başlıyor, eviniz yıkılıyor ne yaparsınız? Bir an önce çocuklarınızı ailenizi kurtarmak için yanınıza alabildiğiniz hafif eşyalarla birlikte ülkenizden ayrılmak zorunda kalıyorsunuz. Sivil, çaresiz insanlar, yaşlı kadınlar, kucağında çocukları ya da hamile kadınlar yavrularını kurtarmak için sizin kapınıza dayanıyor, sığınıyor. Böyle bir durumda iki yolunuz var. Ya Batı medeniyetinin göstermelik demokrasi ve şefkat anlayışıyla onları kapıda bekletip, protokol kuralları uygulayıp sonrasında yine ülkelerine geri iade edip bombalar altında öldürteceksiniz veya Anadolu insanın merhametiyle, açık kapı politikasıyla, bu mazlumları alıp, koruyup kollayacaksınız.
“Batı medeniyeti güç kaybediyor. Şu an yapılan Doğu’nun yükselmesini geciktirmek”
Sevgili gençler şunu unutmayın, Allah iktidar ve mülkü insanlar arasında çevirir. Bunun bir anlamı da şudur, medeniyetler de dönüşür. Mesela ilk medeniyetler Mısır, Mezopotamya, Çin, Hint medeniyeti oldu Batı ortada yok. Sonra Helen medeniyetiyle Roma medeniyeti geldi bunun akabinde İslam medeniyeti geldi ve sıra tekrar doğuya geçti. Dikkatinizi çekerim sıralama doğu-batı, şeklinde geçiyor. Şimdi Batı medeniyeti yükseldi. Peki sıra nerede sevgili gençler? Tabii ki doğu medeniyetinde. Doğu medeniyetinden kastımız da sadece İslam medeniyeti değil Çin, Endonezya, Malezya, Hindistan, Pakistan, Türkiye, Rusya gibi özellikle medeniyet kodları güçlü olan ülkeler şu anda tekrar yükselme trendinde. Batı şuan medeniyet gücünü kaybederken Doğu yükseliyor.
Önemli olan bu medeniyetler çekişmesinde bizler Anadolu insanları nerede yer alacak. Batı bunu görüyor. Samuel Huntington Medeniyetler Çatışması tezini oluştururken bunun çok iyi farkındaydı. Şu an batının yapmaya çalıştığı tek şey Doğu medeniyetinin yükselişini geciktirmek. Coğrafyamızdaki bu sancılı sürece, aslında bir medeniyetin doğum sancısı olarak bakabiliriz.
“Türkiye, mazlum ve mağdurların ayakta kalan tek sesi”
Türkiye, medeniyet kodlarını yeniden şekillendirerek şahlanışa kalkabilecek büyük bir devlet. O yüzdendir ki şu anda etrafımızda bulunan büyük sömürgeci ülkeler bize düşman olmuşlar. Çünkü biz mazlum ve mağdurların ayakta kalan tek sesiyiz. Eğer Anadolu’nun bu sesi de kısılırsa o zaman bu sömürgeciler mutlu ve mesut şekilde zulümlerine devam edecek. Yapmamız gereken mağdur ve mazlumların yanında olacağız ve onlarla birlikte yaşam kültürü geliştireceğiz” dedi.
Konuk Rektör’ün konferansı ardından Prof. Dr. Ali Gür’e, Alişarlı tarafından BAİBÜ logolu çini tabak, Kampüsten Manzaralar fotoğraf tablosu ile Bolu’nun Endemik ve Nadir Bitkileri kitabı hediye edildi. Prof. Dr. Ali Gür de Vali Ümit’e kendisinin kaleme aldığı Gaziantep’teki Suriyeliler kitabını hediye etti.
Program, kısa film ve folklor gösterileri ardından protokol üyeleri ve katılımcıların, kongre merkezi fuaye alanında açılan, BAİBÜ’de öğrenim gören uluslararası öğrencilerin ülkelerini tanıttıkları stantların gezilmesi ardından sona erdi.