Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, ebediyete irtihalinin 83’üncü yıl dönümünde, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde (BAİBÜ) düzenlenen anma programında, rahmet, minnet ve şükranla yâd edildi.
İlk tören, Gölköy yerleşkesindeki Atatürk Anıtı önünde yapıldı. Anıta çelenk sunulmasının ardından, saat 09.05’te sirenlerin çalmasıyla saygı duruşunda bulunuldu, İstiklâl Marşı okundu ve bayraklar yarıya indirildi.
İzzet Baysal Kültür Merkezi Mavi Salonda, Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Anabilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Lüleci, “İstiklâl Yolunda İstanbul’da Yüz Seksen Dört Gün ve Samsun Yolculuğu” konulu konferans verdi. Konferansa, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Aydın Him ve Prof. Dr. Samettin Gündüz, Genel Sekreter Yardımcıları İsmail Temel ve Nihani Yıldırım ile akademisyenler ve öğrenciler katıldı.
Devletlerin tarihinde liderlerin zor yetiştiğini ancak Orta Asya’dan Viyana önlerine kadar uzanan Türk tarihinde birçok liderin yetiştiğini vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Lüleci, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kurucusu, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk de, sadece Türk milletinin değil, dünya milletlerinin saygısını kazanmış, eşsiz liderlerden biridir.” dedi.
Çocukluk ve gençlik yıllarındaki Mustafa Kemal’i anlatan Lüleci, özetle “Hayatını etkileyecek askerlik mesleğiyle Selanik Askeri Rüştiyesi’nde tanışmıştır. Mustafa’nın hayatında dönüm noktalarından bir diğeri, burada Matematik öğretmeniyle karşılaşmasıdır. Çünkü Matematik öğretmeni, artık O’nun ismini, Mustafa Kemal yapacaktır. Selanik Askeri Rüştiyesi’nden sonra Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisi’ne katılacaktır. Burada, arkadaşlarının etkisiyle edebiyata, Fransızcaya ilgi duymaya başlayacaktır. Manastır Askeri İdadisi’nden sonra İstanbul’da Kara Harp Okulu’na başlayan bir Mustafa Kemal vardır. Burada da Ali Fuat Cebesoy’la tanışacaktır. Aynı zamanda Tevfik Fikret, Namık Kemal gibi yazarlardan etkilenecektir. Bu dönemde, Namık Kemal, Tevfik Fikret gibi kişilerden etkilenmek, hemen öncesinde Montesquieu, Voltaire, Jean Jacques Rousseau gibi kişilerden etkilenmek, esasında dönemin ideolojisine terstir. O günlerde Mustafa Kemal, hürriyet, eşitlik, demokrasi, meşrutiyet kavramları üzerine tartışmalar yapacaktır.” diye konuştu.
“Geldikleri Gibi Giderler, Dediği 13 Kasım Kanaatimce, Osmanlı Paşasıyken Bir Lidere Dönüştüğü Tarihtir.”
19 Mayıs 1919’dan önce İstanbul’da geçirdiği 6 aylık süreçte yaşananlar hakkında bilgi veren Lüleci, “30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından 1 gün sonra Mustafa Kemal, Yıldırım Orduları Kumandanlığı’na getirilecektir. Ancak bu görev çok uzun sürmeyecek, 7 Kasım’da son bulacaktır. Çok geçmeden Mustafa Kemal, Adana’dan İstanbul’a yola çıkacaktır. Yanında yaveri Cevat Abbas Gürer vardır. Tarihler 13 Kasım 1918’i göstermektedir. Bu tarihte Mustafa Kemal, yanındaki yaveri Cevat Abbas Gürer’e şunu söyler: “Vaziyeti umumiye şu şekildedir: Düşman donanması Boğazlardadır.” ve Mustafa Kemal, Cevat Abbas’a “Geldikleri gibi giderler.” diyecektir. İşte bir Osmanlı paşasıyken bir lidere dönüştüğü tarih, kanaatimce 13 Kasım’dır.” diye konuştu.
“İstanbul’da Geçirdiği Zamanda Talepleri Gerçekleşmemiştir.”
Dr. Öğr. Üyesi Lüleci, “Yetersizlikler, imkansızlıklar, ümitsizlikler vardır çünkü Mondros Mütarekesi’nin maddelerine baktığımız zaman, ordusu terhis edilmiş, silah ve cephanesine el konulmuş, iletişim ve ulaşım araçlarına el konulmuş bir milletten bahsediyoruz. Tabiri caizse, kolları, ayakları demirlenmiş, sadece nefes almasına imkan tanınan bir insandan, bir devletten bahsedebiliriz. Böyle bir ortamda Mustafa Kemal, İstanbul’a gelmiştir. Bundan sonra Mustafa Kemal’in yapacakları, O’nun liderlik özellikleriyle alakalıdır. İstanbul’da 184 gün zarfında, yani geldiği 13 Kasım 1918’den İstanbul’dan ayrılacağı 16 Mayıs 1919’a kadar yaptıkları, çok önemlidir. Öncelikle Sadaret’te birtakım değişiklikler olmasını arzu etmektedir. Ahmet İzzet Paşa hükümetinin tekrar yönetime geçmesini istemektedir. O sıralarda, Ahmet Tevfik Paşa var. Kendisini daha yakın hissediyor Ahmet İzzet Paşa’ya. Bunun için çalışmalar yapacaktır, arkadaşlarıyla görüşecektir. Ancak maalesef bu isteği gerçekleşmeyecek. Yine farklı bir isteği daha vardır Mustafa Kemal’in, çok zekice bir taleptir. O da Mustafa Kemal’in Harbiye Nazırı olma isteğidir. Şayet Harbiye Nazırı olursa, belki Milli Mücadele’ye gerek kalmayacaktır. Ancak Sultan Vahdettin devletin başındadır, Mustafa Kemal’in bu istekleri gerçekleşmez. Mustafa Kemal, taleplerini basın yoluyla da duyurmuştur. Ali Fethi Okyar’la birlikte Minber gazetesini çıkarmıştır. 1 Kasım 1918’den, 21 Aralık 1918’e kadar çok kısa bir süre, 51 sayı çıkmış bir gazetedir bu. O gazetede Mustafa Kemal, Sadaret’e Ahmet İzzet Paşa’nın getirilmesini, kendisinin Harbiye Nazırı olması gerektiği yönünde yazılar yazacaktır.” ifadelerini kullandı.
“Mustafa Kemal ve Arkadaşları, Halk Egemenliğine Dayalı Bir Devletin Kurulması Gerektiğini Savunmaktadır.”
Devletin geleceği ile ilgili farklı görüşler olduğuna dikkat çeken Lüleci, “Bunlar yaşanırken, o sıralarda devletin geleceği ile ilgili farklı görüşler dile getirilmeye başlanır. Belli bir kesim, ‘Tek çaremiz Amerikan mandasıdır.’ ya da ‘İngiliz mandasıdır.’ demektedir. Ayrıca saltanatın devam etmesi gerektiğini söyleyen bir kesim de vardır. Yine Mustafa Kemal ve arkadaşları, halk egemenliğine dayalı bir devletin kurulması gerektiğini savunmaktadır. Hatta bunun için Pera Palas’ta, Şişli’de, Erenköy’de bugünkü Sirkeci taraflarında sürekli konuşmalar, görüşmeler, tartışmalar yapmaktadırlar. Kimler vardır Mustafa Kemal’in yanında? Ali Fethi Okyar, Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, Refet Bele gibi şahsiyetler vardır. İsmet İnönü, İstanbul’da kalacaktır. İsmet İnönü’nün burada kalmasının sebebi, İstanbul’dan Anadolu’ya istihbarat sağlamaktadır. Mustafa Kemal’in arkadaşlarıyla yapmış olduğu halk egemenliğine dayalı bir rejime yönelik çalışmalar, esasında birden ortaya çıkmış gelişmeler değildir. Özellikle askeri yıllarda Mustafa Kemal’in, demokrasi, hürriyet, özgürlük, eşitlik, meşrutiyet gibi kavramlar üzerine yaptığı tartışmalar, bu kararında etkili olmuştur. Yani artık vakit gelmiştir. Bunları aslında Amasya Genelgesi’nde, Erzurum ve Sivas kongrelerinde alınan kararlara bağlıyoruz. Ama aslında çok öncesinde Mustafa Kemal’in aklında, fikrinde halk egemenliği vardı.” şeklinde konuştu.
Milli Mücadele döneminde yaşananların hiç de kolay olmadığını vurgulayan Lüleci, “Ancak tüm bu zorluklara, imkansızlıklara, yetersizliklere rağmen Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulacaktır. Ne kadar şükretsek azdır diyorum, böyle bir Ata’ya, cedde sahibiz ki, hepsinin önünde saygıyla eğilmemiz gerekiyor. Gerçekten elinde hiçbir şey olmamış ama vatan aşkına mücadele etmiştir. Ben buradan; Metehan’dan, Atilla’dan itibaren Mustafa Kemal’e kadar, Ömer Halisdemir’e kadar, vatan uğruna mücadele etmiş, kanını akıtmış, fikri destek sağlamış tüm büyüklerimiz ve liderlerimize şükranlarımı iletiyor, saygılarımı sunuyorum.” dedi.
Konferansın sonunda Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Lüleci’ye, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Aydın Him tarafından çiçek takdim edildi.