İslâm İşbirliği Teşkilatı tarafından 2013 yılından bu yana Dünya Yetimler Günü olarak kabul edilen Ramazan Ayı’nın 15’inci gününde, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektörlüğü ve Kadın Aile ve Toplum Hizmetleri Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından ebeveyn kaybı yaşamış çocukların dini ve hukuki haklarının ele alındığı bir panel gerçekleştirildi.
Panelin açılış konuşmasını Kadın Aile ve Toplum Hizmetleri Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Hikmet Yağlı Mavil yaptı. Hayatın bu dönemini anne veya babasının koruyucu atmosferinden yoksun geçiren her çocuğun yetim sayıldığını belirten Mavil, “Ebeveynini kaybetmiş çocuklar en çok savaş, yoksulluk, açlık, sağlık altyapı yetersizliği ve buna bağlı sebeplerle hayatını kaybetmektedir. Savaş, doğal afet, yoksulluk gibi nedenlerle gerçekleşen büyük göç hareketleri, on binlerce çocuğun refakatsiz ve korumasız olarak yer değiştirmesine sebep olmaktadır. Göç yollarına düşen yetim ve korumasız çocukların, kendi ülke sınırlarında ya da göç sırasında insan ticareti yapan suç örgütlerinin hedefi olduğu bilinmektedir.” dedi.
“Güvenli ve Sağlıklı Ortamlarda Yetişmeyen Çocukların Sorunları Bireysel Değil Toplumsaldır.”
Ebeveynlerden birinin veya her ikisinin kaybının veya hayatta olmalarına rağmen görevlerini yerine getirememelerinin, çocukları her türlü tehlikeyle karşı karşıya bıraktığına vurgu yapan Doç. Dr. Mavil, “Ebeveynini kaybetmiş olan çocuklar, ailesini kaybetmesinden dolayı maddi ve manevi eksikliğin yanında bir de tehditlere karşı savunmasız kalmaktadır. Unutulmamalıdır ki, güvenli ve sağlıklı ortamlarda yetişmeyen çocukların sorunları sadece bireysel değil toplumsaldır. Çocuklar bize Allah’ın yeryüzündeki emanetidir. Yüce dinimiz İslâm, yetime sahip çıkmayı, onları koruyup gözetmeyi, onlara adaletle davranmayı emretmiştir.” diye konuştu.
Panelin moderatörlüğünü yapan İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hüseyin İbrahim Yeğin, “İslâm İşbirliği Teşkilatı, 2013 yılı itibariyle Ramazan Ayı’nın 15’inci gününü, Dünya Yetimler Günü olarak belirledi ve ilan etti. O tarihten bu yana da her Ramazan’ın 15’inde, toplumun bilinçlendirilmesi ve yetimlerle ilgili yapılan çalışmaların duyurulması amacıyla çeşitli etkinlikler, faaliyetler, uygulamalar tertip ediliyor.” açıklamasında bulundu.
“Koruyucu Aile, Çocuğun Manevi İhtiyaçlarını Karşılayan Ailedir.”
Panelde ilk konuşmayı Bolu Barosu Çocuk Hakları Komisyon Üyesi Av. Çiğdem Aysu, “Ebeveynini Yitirmiş Çocukların Hukuki Hakları” konusunda yaptı. Çocukların yaşama, barınma, eğitim ve korunma gibi evrensel hakları olduğuna ancak her çocuğun bu haklara sahip olamadığına dikkati çeken Aysu, ülkemizde korunmaya muhtaç çocuklar için yapılan uygulamalar hakkında bilgi vererek, özetle şunları söyledi:
“Ülkemizde 0-12 yaş arasındaki çocukların bakıldığı kurumlara Sevgi Yuvaları denmektedir. 13-18 yaş arasındaki çocukların korunma altına alındığı yerler ise, yetiştirme yurtlarıdır. Yetiştirme yurtlarında çocuklara mesleki eğitim verilmektedir. Diğer bir muhtaç çocuk uygulaması da, koruyucu aile bakımıdır. Çocuğun ailesinin olmadığı ve çocuğun evlatlık olarak verilemeyeceğinin görüldüğü alanlarda, çocuğa geçici olarak bir aile tarafından bakılır. Bu aileden çocuğa sadece sevgi ve şefkat göstermesi istenir. Yani çocuğun manevi ihtiyaçları karşılansın istenir. Maddi ihtiyaçlarını devlet karşılar. Bu ailenin yanında da mesleki bir eğitim almasına önem verilir. Diğer bir uygulama ise, evlat edinmedir. Evlat edinme ve koruyucu aile arasındaki farklara bakacak olursak, evlat edinmede soy bağı kurulmuş oluyor ve miras hakkı doğuyor. Araştırmalara göre, daha çok suça yönelen çocuklar, kimsesiz çocuklardır. Özellikle çocukluk döneminde verilmesi gerekenler sevgi, şefkat, eğitim ve öğretimdir.”
“Çocukların Hayalleri Kara Bulutlarla Kapatılmıştır.”
İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şaban Karasakal ise, “İslâm’da Yetim Hakları ve Sorumluluklarımız” konusunda değerlendirmelerde bulundu. Dünyanın neredeyse tamamı tarafından kabul edilen ve büyük büyük cümlelerle ilan edilen Çocuk Hakları Bildirgesi’nin üzerinden 30 küsur yıl geçmiş olmasına rağmen, dünyayı adil bir şekilde bölüşmeye razı olmayan yetişkinlerin, çocukların hayallerinin üzerini kara bulutlarla kapattıklarını vurgulayan Doç. Dr. Karasakal, yetim ve çocuk hakları konusunda dünyanın sınıfta kaldığını söyledi.
Doç. Dr. Karasakal, özetle “Gönlümüze yakın ya da uzak coğrafyalarda, kimi çocuklar yaşama hakkından mahrum bırakılıyor. Kimisi savaş, yoksulluk ve benzeri sebeplerle yetim kalıyor. Kimine çocuk yaşta boyundan büyük silah verilerek asker yapılıyor. Kimisi erken yaşta istismara uğruyor ve çocuk anne oluyor. Kimisi de ‘Sen öl ama organların yaşasın’ denilerek mafyanın eline düşürülüp organları satılıyor. Uluslararası sözleşmelerle, kocaman kanun ve yönetmeliklerle korunmuş olmasına rağmen Avrupa’ya göç eden çocukların, yetimlerin ortadan kaybolduğu, bugün herkesin tespitinde olan bir husustur. Zikredilmeyen Çin’de mesela, soykırım politikaları çerçevesinde Doğu Türkistanlı ebeveynlerin çocuklarının Çinli ailelere verilip öncelikle kimliklerinin değiştirilmesi, sonra da çocukların Çinli gibi yetiştirilmesi uygulamaları, Çocuk Hakları Evrensel Beyannamesi’nin gölgesi altında yapılmaya devam ediliyor.” ifadelerini kullandı.
“Kur’an’da Yetimlerle İlgili Ayetler 3 Gruba Ayrılıyor.”
Kur’an’da yetimlerle ilgili, 22 ayette, 23 defa geçen telkinler olduğunu kaydeden Doç. Dr. Karasakal, özetle “Kendisi de yetim olan bir peygambere gelen ilk dönemdeki ayetlere baktığımızda, Duha Suresi’nde ‘Seni nasıl yetim bulup barındırmış isek, sen de yetimi hor, hâkir kılma, azarlama’ diyerek, yetimlere sahip çıkması bizzat Efendimize emredilmiştir. Yetimlerle ilgili ayetler 3 gruba ayrılır: İlki, yetim haklarının korunmasına yönelik ayetlerdir. ‘Siz yetime iyilik yapmıyorsunuz, barındırmıyorsunuz diye Fecr Suresi’nde iki kez Müslümanlar eleştirilmektedir. Kur’an imanının, inancının bilincinde olanların vasıflarını zikrederken, ‘Onlar yetimlere ve yoksullara iyilik yaparlar.’ diyor. İmanının, inancının bilincinde olmayanlar da bencil, hırslı, helal ve haramı tanımayan, yetim ile yoksula iyilik yapmayan kimseler olarak ifade ediliyor. Maun Suresi, yetime yapılan kötülüğün, dini inkar anlamına geleceğini ifade ediyor.” diye konuştu.
“Yetimlerle İlgilenmeye Sevk Etmeyen İbadetlerin İçi Boştur.”
Kur’an’ın bizleri, başta yetimler olmak üzere muhtaç insanların durumlarıyla ilgilenmeye sevk etmeyen ibadetlerin içi boş bir şekle dönüştüğü hususunda uyardığına dikkati çeken Doç. Dr. Karasakal, “Kur’an içi boş şekle dönüşmüş ibadetten de sakınılmasını istiyor.” dedi.
Yetimlerin korunmasını sağlayacak öncelikli gruplar hakkında bilgi veren Doç. Dr. Karasakal, özetle “İslâm fıkıhında korunmaya muhtaç olan yetimler, Farz-ı Kifâye olarak kademe kademe ilk önce en yakınlarından başlar. Sonra toplumun tamamına bu vazife deruhte edilir. Sonrasında da devlet tarafından koruyucu aileler ya da kurumlar eliyle bu gerçekleştirilir. Ferdi olmaktan çıkarılıp daha kaliteli ve daha kurumsal olması için Osmanlı bunu, vakıflara ve derneklere vermiştir. Asr-ı Saadet’ten itibaren kurumsallık adına eytamhane, ıslahhane, avârız vakıfları, dârüleytamlar, orta sandıkları, Darüşşafaka, Himaye-i Etfal Cemiyeti, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü gibi isimlerle görevlerini tarih boyu deruhte etmişlerdir.” değerlendirmesinde bulundu.
“Kendisi de Yetim Olarak Hayata Başlayan Peygamberimizin Uygulamaları ve Sözleri, Çağları Aşan Evrensel Davranış Örnekleridir.”
Yetimlerin sosyal ve ekonomik haklarını vurgulayan ayetler hakkında da ayrıntılı bilgi veren Doç. Dr. Karasakal, özetle “Ayetlerin belirgin kısımlarını arz edersek, sıcak bir aile yuvası, malının en iyi şekilde korunması, yetimin malının ticari olarak artırılması ve vakti gelince ona teslim edilmesi, ikbalinin en iyi şekilde planlanması, evlendirilmesi, devletin elde ettiği gelirlerden yetimlere fon tahsisi. Sırayla yetimin yakınlarına, topluma ve devlete bu vazifeler verilmiş. Allah sevgisiyle yetimleri, yoksulları doyuranlar övülürken, bunu yapmayanlar yerilmiştir. Ekonomik haklarını vurgulayan ayetler, reşit oluncaya kadar yetimin malının korunup nemalandırılmasını ve reşit olunca ona verilmesini emreder. Mekke döneminde bu ibadetlere mecburi olarak bakılırken, Medine döneminde ihtiyari, gönüllü yardımlar şekline getirilmiştir. Kur’an’da Kavl-i Sedîd, doğru söz iki defa geçer. Bunun birisi, yetimlere doğru söz söylemek ile âlâkâlıdır. Onların malını haksız yere yemekten, zarara uğratmaktan, telef etmekten bahsedilirken, 7 büyük günahtan biri diye bahsedilmektedir. Hz. Peygamber, kendisi de yetim olarak hayata başladığı için uygulamaları ve sözleri çağları aşan evrensel davranış örnekleridir.” ifadelerini kullandı.
Soru-cevap kısmının ardından panelin sonunda konuşmacılara Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Samettin Gündüz tarafından teşekkür belgeleri takdim edildi.