Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde (BAİBÜ) Milli Mücadelenin başlangıcının 100’üncü yıldönümü anısına Uluslararası Tarih Eğitimi Sempozyumu gerçekleştiriliyor.
Tarih Eğitimcileri Birliği Derneği ve Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığının katkılarıyla Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi tarafından düzenlenen 6. Uluslararası Tarih Eğitimi Sempozyumu, Kongre Merkezi Bordo Salonda başladı. 3 gün sürecek sempozyumda, 180 yerli, 36 yabancı bilim insanı 240 bildiri sunacaklar.
Sempozyumun açılışına; Bolu Valisi Ahmet Ümit, Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Safran, BAİBÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Alişarlı, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Adnan Sofuoğlu, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Samettin Gündüz, Prof. Dr. Aydın Him ve Prof. Dr. Mustafa Yaman, Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Güngör Karauğuz, Sempozyum Düzenleme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Cemal Avcı, Bolu İl Milli Eğitim Müdürü Yasin Tepe, ulusal ve uluslararası bilim insanları ve öğrenciler katıldı.
Saygı duruşu ve İstiklâl Marşı’nın okunmasıyla başlayan sempozyumun açılış konuşmalarında, dün başlayan Barış Pınarı Harekâtı kapsamında Mehmetçiklerimize ve kahraman ordumuza, Başkomutanımıza ve milletimize üstün başarılar temennisinde bulunuldu; dualarımızın tüm Mehmetçiklerimiz için olduğu vurgulandı.
Sempozyumda ilk olarak Eğitim Fakültesi Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölüm Başkanı ve Sempozyum Düzenleme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Cemal Avcı konuştu. Tarih Eğitimcileri Birliği Derneği tarafından temelleri atılan sempozyumun bu yıl üniversitemizde gerçekleştirildiğini kaydeden Prof. Dr. Avcı, “Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği AD olarak, Dekanımız Prof. Dr. Güngör Karauğuz ve ardından Rektörümüz Prof. Dr. Mustafa Alişarlı’nın oluru ve desteklerini alınca Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığına başvurduk. Merkezin de desteğini alınca bizlere çok çalışarak sempozyumu başarıya ulaştırmak kaldı.” dedi.
“Tarih Öğretiminde Verilecek Mesajlar Büyük Bir Etkiye Sahiptir”
Genelde insanlığın, özelde milletlerin hafızası olarak nitelendirdiği tarih biliminin ve tarih eğitiminin önemini vurgulayan Prof. Dr. Avcı, “Böyle önemli olan tarih biliminin öğretimi de kendisi kadar önemlidir. Tarih öğretimi ile barış ortamı da yaratırsınız, düşmanlık ortamı da. Bu nedenle tarihin öğretiminde uygulanacak metotlar ve verilecek mesajlar büyük bir etkiye sahiptir. Bu sempozyumun önemi, tarihi ve öğretimini birlikte ele alması ve vereceği mesajlarla rehber olma özelliği taşımasıdır. Sempozyumda, 36 yabancı, 180 yerli bilim adamı tarafından 240 bildiri sunulacaktır.” diye konuştu.
Prof. Dr. Cemal Avcı, sözlerini “Atatürk’ün ‘Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır’ sözünden de ilham alarak, ‘tarih öğretmek tarih yapmak kadar önemlidir’ diyor ve sempozyumun başarılı geçmesini diliyorum” diyerek tamamladı.
Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Güngör Karauğuz ise, “Bu yıl 6’ncısı icra edilecek Uluslararası Tarih Eğitimi Sempozyumu’nda, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektörlüğü ve Eğitim Fakültemiz ev sahipliğinde sizleri ağırlamaktan büyük mutluluk duyuyoruz.” dedi.
200’ü aşkın bilim insanının katılacağı sempozyumun bilgi şöleni olacağını vurgulayan Prof. Dr. Karauğuz, “Sempozyum, eski çağlardan günümüze kadar pek çok bildiri ile tarihin karanlıkta kalan pek çok konusunu aydınlatacak, çözüm önerileri sunacak ve insanımıza ışık ve rehber olacaktır.” dedi.
Alanı Eskiçağ Tarihi olan Prof. Dr. Karauğuz, konuşmasına Eskiçağ tarihine ait verilen yanlış bilgiler ve yapılan hatalar hakkında örnekler sunarak devam etti. Prof. Dr. Karauğuz, şunları söyledi:
“Her şeyden önce Eskiçağ tarihini ülkemizin hangi ulvi menfaatleri için yaptığımızı belirleyemedik. Dahası eskiçağ ile birlikte arkeoloji, antropoloji ve antik filolojilerin belirlenen amaç veya hedeflere ulaşmaya yönelik karar ve eylemler bütünü oluşturacak politikalarını dahi şu ana kadar tam olarak saptayamadık ne yazık ki. Oysa Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş aşamalarında ‘Güneş Dil Teorisi’ gibi bir hedef belirlenmişti. Bu belirlenen hedefte bilimsel yanılgı ve çıkmazlar baş gösterince herhalde ümitsizliğe düşüldü ve bir daha hedef belirleme cesareti gösterilemedi. Dahası halkımızın ve öğrencilerimizin dünyasında bir eskiçağ tarihi algısı bile oluşturamadığımız gibi, bu ilmi onlara sevdiremedik ne yazık ki.
Hatta Batı’da metodolojisi şekillendirilmiş olan eskiçağ tarihinin metodolojisini de kendimize göre oluşturamadık. Avrupa’da özellikle Fransa ve İspanya mağaralarında Üst Paleolitik çağda rastlandığı iddia edilen ve İ.Ö. 25.000’li yılların bir canlı türü olan Neandertal’e mal edilen perspektifi çok güçlü ve duvarlardan fırlayıverecek gibi çizilmiş olan duvar resimlerinin tıpkı basımlarının bu devirde Anadolu ve Mezopotamya’da görülmeyişi, kronoloji sorununu da birlikte getiriyor aslında. Beyni, insan beyni kadar gelişmemiş Neandertal türünün vücuda getirdiği iddia edilen gelişken ve olağanüstü bir teknik gerektiren bu duvar resimlerinin, çok gelişmişlikten daha sonraki devirlerde az gelişmişliğe doğru bir trend çizdiğini ifade etmeye çalışmak, aslında insan beyniyle alay edilmesinden başka bir şey değil. Dahası Batı, Paleolitik dönem mağara duvar resimleriyle Avrupa’dan başlatmak istediği medeniyetin kökü noktasındaki tek kozundan olmak istemiyor aslında. Oysaki, medeniyetin kökleri, tarihin her döneminde Doğu yani Anadolu ve Mezopotamya olmuştur.”
“Bugün Ders Kitaplarında Eskiçağ Tarihi İle İlgili Yazılmış Konularda Bir Tek Doğru Cümle Bulmanız Zor”
Prof. Dr. Güngör Karauğuz, sözlerine şöyle devam etti:
“Bu dönemde bağlantılı olarak meseladaha evrim meselesini de bir sonuca bağlayamadık ve ideolojik yaklaşımlarımızla evrim olayına çözümler aramaya ya da ders kitaplarından çıkararak meseleyi kökten çözdüğümüze inanıyoruz. Oysaki bunun izahı çok basit ama bu konuyu burada açmayacağım tabii ki. Bugün ilk, orta ve lise ders kitaplarında eskiçağ tarihi konularıyla ilgili yazılmış konularda bir tek doğru cümle bulmanız çok zor. Çalakalem ve internet orijinli kes yapıştır usulüyle yazılmış bilgilerden oluşturulmuş bu ders kitapları. Mesela hala ders kitaplarımızda tarihteki ilk yazılı antlaşmanın Kadeş antlaşması olduğunu yazıyoruz ve bunu anlatmaktan da bir usanç duymuyoruz. Oysaki bu bilgi 1900’lü yıllarda belki doğruydu ama şimdi anlaşıldı ki bu antlaşmadan önce de eskiçağda pek çok antlaşmalar yapılmıştı. Hatta Eti Güneşi olarak öğrettiğimiz arkeolojik malzemede Hititlerden 1000 yıl önce Anadolu’nun yerli halkı Hattilerce üretilmiş eserlerdi ve Hititlerle yakından uzaktan bir ilgisi yoktu.”
Rektör Prof. Dr. Mustafa Alişarlı ise sempozyum açılış konuşmasında, Barış Pınarı Harekâtı Başkomutanı ve değerli askerlerimizi Allah başarıyla taçlandırsın, muzaffer kılsın, ayaklarına taş değdirmesin duasıyla andı; sempozyumun hayırlara vesile olmasını canı gönülden temenni etti.
Rektör Alişarlı: “Tarih Bilimi ve Eğitiminde Öğrencilerimize Doğru Kaynaklara Ulaşma Becerisini Kazandırmalıyız”
Konuşmasında Tarih bilimi ve eğitiminin önemine değinen Rektör Alişarlı, “Hocamızın biraz önce değindiği gibi tarih ve eğitimi ayrı iki dal. İkisini birleştirdiğiniz zaman önemi daha da artıyor. Buradaki en önemli sır, doğru bilgiye ulaşabilmek. Günümüz malum dijital çağı. Öğrencilerimiz sürekli internete girip kısa yoldan bilgiye ulaşmayı tercih ediyorlar. Burada en önemli kaynak ve beceri de aslında medya okuryazarlığı olarak karşımıza çıkıyor. Tarih bilimi ve eğitiminde öğrencilerimize doğru kaynaklara ulaşma becerisini mutlaka kazandırmamız gerekiyor.” diye konuştu.
Rektör Alişarlı konuşmasında, sahih Hadis-i Şeriflerin yanında uydurma olanların da bulunduğunu hatırlatarak, “Orada bir filtreleme yöntemi var, eminim aynı yöntem tarihimizde de var, tarih yazarlarımızda da var. Değerli hocamın dediği gibi yapılanları doğru aktarabilmek aslında çok zor bir iş. Günümüzde en çok mücadele edilen noktalardan biri de bu. Bu noktada bu sempozyumun önemi de artıyor, sonuçları da büyük ve etkili olacaktır diye düşünüyorum. Burada bizi memnun eden, böyle önemli bir sempozyumun Milli Mücadelenin başlangıcının 100’üncü yıl dönümünde üniversitemizde ve Bolu’da gerçekleştirilmesi. Öğretim Üyesi olduğum Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde 100’üncü yıl etkinlikleri yapılıyor. Sivas’ta ve Erzurum’da da yapılacak. Bunlar yapı taşları iken böyle bir sempozyumu üniversitemize alma başarısını gösteren Cemal Avcı hocamızı ve Güngör Karauğuz hocamızı tebrik ediyorum. Milli Mücadelenin 100’üncü yılına özel sunulan önemli bir katkı olduğunu düşünüyorum. Sizleri de üniversitemizde ve Bolumuzda ağırlamaktan büyük bir mutluluk duyuyorum ve hepinize üniversitemize hoş geldiniz diyorum.”
Bolu Valisi Ahmet Ümit ise, “Sempozyum organizasyonunu gerçekleştiren Üniversite Rektörlüğümüz başta olmak üzere Eğitim Fakültesi Dekanlığımıza, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığına ve sempozyuma iştirakleri dolayısıyla bizleri onurlandıran çok kıymetli hocalarımıza ve sempozyumu takip eden gençlere gönülden teşekkür ediyorum.” dedi.
Vali Ümit: “Utanacak Bir Tarihimiz, Saklanacak Bir Hafızamız Yoktur”
Sempozyumun önemine işaret eden Vali Ümit, “Çünkü tarih bir milletin hafızası, datası ve aynı zamanda geleceğinin kaşifidir. Aynı zamanda kainatın vicdanı durumundadır. Biz de tarih boyunca hürriyet ve istiklâlin sembolü olmuş bir milletin evlatlarıyız. Şanlı bir tarihimiz, yüce bir milletimiz, köklü bir medeniyetimiz ve büyük bir devletimiz var. Utanacak bir tarihimiz, saklanacak bir hafızamız yoktur. Örneğin tarihimizde engizisyon mahkemeleri bulunmamaktadır. İnsanat bahçeleri yoktur, Peygamber cinayetleri yoktur, soykırımlar yoktur. Kızılderilileri biz yok etmedik. Aborjinleri ve benzerlerini biz yok etmedik. Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Libya’da, Fas’ta, Cezayir’de, Saraybosna’da insanları biz katletmedik. Milyonlarca insanı yerinden yurdundan biz çıkarmadık. Tam tersine milyonlarca insanı bağrımıza basmanın onurunu yaşıyoruz. Tarih boyunca hiç devletsiz kalmadık. Tarihin her döneminde önemli büyük devletlerimiz oldu ama hepsini de maalesef ihanet sebebiyle kaybettik. Bütün bunlara rağmen içimizde hâlâ tarih boyunca bizlere saldıranlara, zulmedenlere hayranlık duyan, insanlık suçu işleyenlere hayran olan üstelik ecdadına ve tarihine küfredenler maalesef bulunabilmektedir.” diye konuştu.
Vali Ümit, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Onun ötesinde bütün bu şartlarda tarih eğitimi verilsin mi verilmesin mi diye tereddüt edenleri de görmekteyiz. Herkes tarih yapamaz. Ecdad tarih yapmış, tarih yazmış ama evlat onu okumaktan aciz. Evlat, bu tarihi mutlaka okumalıdır. Tarih okumazsak tarih bilincimiz nasıl oluşacak? Dostumuzu düşmanımızı nasıl bileceğiz? Geçmişimizi nasıl hatırlayacağız? Geleceğimizi nasıl kuracağız? Oysa ibret alınan tarih, geleceğin çok önemli bir reçetesidir. Sorunlarınız varsa da bizim bütün problemlerimizin çözümlerini içeren zengin ve köklü bir tarihimizde mevcuttur. Gelecek nesillerimize yapabileceğimiz en değerli hizmetlerden biri onlara tarih bilincini verebilmektir. Çünkü geçmişine taş atanın, geleceğini top atarlar. Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz. Kökü olmayan ağaç, ayakta da duramaz. Kurumaya, ateşte yanmaya ve nihayet aç kurtlar tarafından yenmeye mahkumdur. Onun için bu sempozyumu önemsiyorum. Sempozyum sonunda yayınlanacak ortak bildiride, devletimizin bekası için tarih bilincinin, tarih eğitiminin hayati öneminin vurgulanmasının şanlı tarihimizin çağın şartlarına uygun olarak temsil ve görselleriyle birlikte anlatılmasının gerekliliğini, böylece genç nesillerin muhayyilesindeki müstesna yerini almasının elzem olduğunu vurgulanmasını temenni ediyorum ve bekliyorum.
Selam olsun şanlı tarihimizi yapanlara, selam olsun onu güzelce yazanlara, selam olsun şanlı tarihimizi okuyup öğrenenlere ve onu öğretenlere, selam olsun ondan ibret alanlara ve selam olsun sizlere.”
“Uluslararası Tarih Sempozyumu’nun, Tarih Eğitiminin Sorunlarına Çözüm Yolları Ortaya Koyacağına Olan İnancım Tamdır”
Atatürk Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Adnan Sofuoğlu ise, “İnsana ve onun geçmişine doğru sorgulayıcı ve eleştirel bir yaklaşımla yapılan yolculuk olarak tarih, toplumsal hafızamızın güçlü ve güvenilir olmasına imkân verir. Düşünmek, düşündürmek, keşfetmek, keşfettirmek, ilişkilendirmek, fikir üretmek ve çıkarımlarda bulunmak için tarihin ışığından istifade ederiz. Bu nedenle her dönemde ve her toplum veya devlette tarih öğrenimi ve öğretimi önemli olmuştur. Bilimsel düşünebilen, eleştirebilen, kendine ve mesleğe saygısı olan ve aynı zamanda insana ve çevresine saygılı, kendisine ve ülkesine güvenen, demokratik kültürü benimsemiş, milli değerlere sadık çocuklar yetiştirmek için diğer yapılacakların yanında iyi bir tarih eğitimi vermek gerekmektedir. Bu anlamda Türkiye’de çağdaş dünya ölçeğinde tarih eğitimini almanın imkânları ve çerçevesi pek çok akademik çalışmaya konu olmuştur. Daha gerçekçi bir tarih anlayışını bireylere kazandırılması amacıyla ve tarih programları ve ders kitaplarının yenilenmesi konusunda tartışmalar her zaman olmuştur. Bu konuyla yakından ilgilenenler, tarih eğitimi ve öğretimiyle ilgili genellikle tarih ders kitaplarından ve müfredattan, tarih öğretiminin amaçlarından, ders materyallerinin eksikliğinden, tarih öğretmenlerinin eğitimindeki eksikliklerden, öğretimde tarihi mekânların kullanılamamasından, yöntem ve teknik seçiminden kaynaklanan problemlere vurgu yapmaktadırlar. Tarih derslerinin geleneksel kalıplardan çıkıp yeni ve yaratıcı yaklaşımların ilkeleri doğrultusunda yeniden biçimlendirilmesi, hem araştırıcılar hem de tarihçiler tarafından ilgi ve kabul görmektedir. Bu çerçevede tarih eğitim ve öğretiminin yaşadığı kısır döngüyü aşmasına yönelik araştırmalar sürdürülüyor. Bu alanda düzenlenen bu sempozyumlarda alanında çalışmalar yürüten akademisyenleri bir araya getirmek, onların yeni bilgi, anlayış ve bakış açılarını ortaya koymalarına ortam sağlamak amaçlanır. Bu çerçevede eğitim tarihi, tarih eğitimi, tarih yazımı konu başlıkları altında üniversitemiz bünyesinde düzenlenen ve Atatürk Araştırma Merkezi tarafından da desteklenen Uluslararası Tarih Sempozyumu’nun yeni bilgiler sunacağına, tarih eğitiminin sorunlarına çözüm yolları ortaya koyacağına olan inancım tamdır.” ifadelerini kullandı.
“Çocuklarımızı hazırlarken dünyanın gelişimini görmek ve ona göre eğitim vermek zorundayız”
Son olarak söz alan Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Safran ise, son 50 yıl içinde küreselleşme, değişim, inovasyon, yapay zeka, teknoloji ve son 20 yılda da son iki kavramı sıkça duymaya ve tartışmaya başladığımızı vurgulayarak, özetle “Bilgi teknolojileri ve biyoteknoloji alanındaki gelişmeler bana göre hâlâ koza içerisinde gelişmeyi bekliyor. Bu alanda gelecek yıllardaki gelişmelerin insanoğlunu tahmin etmediği sınavlara tabi tutacağı da kesin. Çünkü gelişmeler o kadar hızlı oluyor ki bunlara ayak uydurmak çok mümkün olmuyor. Burada geçmişin önemli kavramı emperyalizm bugün unutulmuş gibi görünüyor ama bu kavram bugün, şekil ve yöntem değiştirerek günümüzde mevcudiyetini sürdürüyor. Bu artık yetişmiş insan kaynağını sömüren bir hâl almaya başlamıştır. Milli eğitimde başarılı olmak istiyorsanız, ülkenin vizyonu, ülke sınırları dışında da var olma stratejimizi yürütme ve korumaya yönelik müfredat programları ve milli bir eğitim politikası izlemeniz gerekiyor. 2013-2030 arasında doğan ve doğacak olan çocuklar bambaşka bir dünyanın insanı olacaklar. Bu çocuklar dijital çağın çocuklarıdır, bu çocuklar bizim gibi yetişmeyen, bizimle benzerlikleri olmayan çocuklardır. Ebeveynler ile çocuklar yakın tarihlerde doğdular ama aynı zamanda yaşamayacaklar. Önümüzde eğitim vereceğimiz çocuklar bunlar olacak. Bugün doğan bir çocuk 25 yaşına geldiğinde bugünkü mevcut mesleklerin yüzde 65’i olmayacak. Dolayısıyla bu çocukları hazırlarken dünyanın gelişimini görmek ve ona göre eğitim vermek zorundayız. Milli eğitim olarak eğitime bu şekilde bakıyoruz.” şeklinde konuştu.
Açılış konuşmalarının ardından Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi AD Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ekin Çoraklı tarafından piyano eşliğinde müzik dinletisi gerçekleştirildi.
Ardından Prof. Dr. Arthur John Chapman tarafından “Tarih Eğitimi Ne İçindir? Amaçlar ve Olasılıklar Üzerine Düşünceler” başlığı altında konferans verildi. 6. Uluslararası Tarih Eğitimi Sempozyumu 12 Ekim 2019 Cumartesi günü akşamı sona erecek.