Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü’nce “Sağlıkta, Edebiyatta ve İlahiyatta Kalp” konulu panel düzenlendi. Panelde, kalbin anatomik yapısının yanı sıra manevi yönü ele alındı.
Kongre Merkezi Yeşil Salonda gerçekleştirilen panele, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Aydın Him, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nazmiye Yıldırım, akademisyenler, daire başkanları ve öğrenciler katıldı. Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Saadet Erdem moderatörlüğünde düzenlenen panel, İlahiyat Fakültesi Öğr. Gör. Osman Yıldız’ın ney dinletisiyle başladı.
“Kalp Yetmezliğinde Yeni Tedavi Yöntemleri Geliştirilebilir.”
Panelde ilk sunumu “Bedeni Hayata Bağlayan Mucize: Kalp” başlığı kapsamında yapan Dr. Öğr. Üyesi Saadet Erdem, kalbin yapısı ve işlevi hakkında ayrıntılı bilgi verdikten sonra, kalp hakkında son yıllarda yapılan bilimsel çalışmaların sonuçlarıyla ilgili açıklamalar yaptı. Kalbimizin emme-basma bir tulumba gibi çalıştığını kaydeden Erdem, “Kalbin basma kısmı çok iyi biliniyor ama emme kısmında bilgi eksikleri vardı. Son yapılan çalışmalarla bu konuya da açıklamalar getirildi. Bununla ilgili İsveç’te, 2015 yılında başlayan bir çalışma var. Bu çalışma, 2017 yılında yayımlandı. 4 farklı kuruluş tarafından desteklenmiş bir çalışma bu aynı zamanda. Bu çalışmaya göre, fizik kuralları ve mühendislik bilgisini kullanarak kalpteki emme gücünün hidrolik güç olduğu tespit ediliyor. Bu hidrolik güç sayesinde kalp, kanı emebiliyor. Hidrolik gücü, araba freni ve forklift gibi düşünebiliriz. Peki ne işimize yarayacak bu sistem bizim? Kalp yetmezliğinde yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesinde bu bilgi çok önemli.” ifadelerini kullandı.
“Kalp Yetmezliği Olan Hasta Sayısı, 10 Yıl İçerisinde 2 Katına Çıkacak.”
Kanın kalpten pompalanması veya kanın kalbe dolması esnasındaki bozuklukların kabaca kalp yetmezliği olarak adlandırıldığını belirten Dr. Öğr. Üyesi Erdem, “Türk Kardiyoloji Derneği’nce, kalp yetmezliği görülme oranının yüzde 2 ila 3 oranında olduğunu söyleniyor. 70 yaşın üzerinde yüzde 10’a, 80 yaşın üzerinde ise yüzde 20’lere kadar çıkabiliyor. Avrupa ülkelerinde 15 milyon kalp yetmezliği hastasının olduğu söyleniyor. ABD’de 6 milyon, ülkemizde 3 milyon kalp yetmezliği hastasının olduğu biliniyor ve 10 yıl içerisinde de bunun 2 katına çıkacağı söyleniyor. Bu oranları gördüğümüz zaman bu keşfin önemli olduğunu anlıyoruz.” diye konuştu.
“Ameliyat Provalarında, Gerçek Kalp Dokusu Veren Model Kullanılıyor.”
Adam Feinberg ve ekibinin, 2020 yılında yaptıkları çalışmaya da değinen Dr. Öğr. Üyesi Erdem, özetle “Fresh dedikleri bir teknik kullanarak deniz yosunundan elde ettikleri ‘aljinat’la, insan kalbiyle aynı boyutlarda, hastaya özel, anatomik model basabiliyorlar. Büyük kalp ameliyatlarında, özellikle ameliyattan önce ameliyatın provası yapılıyor. Bu provalar, genellikle sert plastikten yapılmış anatomik modeller üzerinde gerçekleştiriliyordu. Ama artık gerçek kalp dokusu veren modelle birlikte, kalp dokusunun mekanik özellikleri taklit ediliyor ve üzerinde işlem yapılabiliyor. Dikiş atılabiliyor hatta perfüzyon yani kan dolaşımı bile, bu kalp modelinin üzerinde sağlanabiliyor. Yani bu şekilde sadece görsel değil aynı zamanda fiziksel olarak da ameliyat provası gerçekleştirilip, sonrasında daha güvenli bir ameliyat yapılabiliyor.” şeklinde konuştu.
“Kalp ve Beyin Arasında İki Yönlü İletişim Olduğu Tespit Edildi.”
Kalp Matematiği Enstitüsü’nde, 31 yıldır kalple ilgili bilimsel araştırmalar yapıldığını anlatan Dr. Öğr. Üyesi Erdem, “Bu enstitü, kalpte iki yönlü iletişimin olduğunu tespit etmiş. Beyinden kalbe sinyallerin geldiğini biliyoruz. Aynı zamanda da kalpten beyne, beyinden kalbe gelenden daha fazla sinyal geldiğini tespit ediyorlar. Bu da, kalp sinyallerinin beyin işlevi üzerinde önemli bir etkisinin olduğunu gösteriyor. Bunlar, duyusal işleme, dikkat, algı, hafıza problem çözme gibi yüksek bilişsel yeteneklerimizi etkiliyor.” dedi.
“Töreli Türk Edebiyatı İsmi, Üniversitemiz Akademisyenlerince İlim Camiasına Sunuldu.”
Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdülkadir Dağlar ise, “Töreli Türk Edebiyatında Kalp” konusunda sunum yaptı. Töreli Türk Edebiyatı isminin Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi akademisyenleri tarafından ilim camiasına sunulduğunu kaydeden Dağlar, “Töre, Türkçe bir kelimedir. Bu kelime, yaratmak ve Allah’ın yaratma ilkesinin adıdır. Muhatabına hem yaratılışı, hem yaradanı, hem de gelinen noktaya dönüşü hatırlatan edebiyata, Töreli Türk Edebiyatı diyoruz.” dedi.
“Töreli Medeniyeti, Aslında Bir Kalp Medeniyetidir.”
Kalbimizin, en gerçekçi, hakiki tarafımız olduğuna dikkati çeken Doç. Dr. Dağlar, özetle “Bu kelimenin, çakma, sahte anlamına gelen kelimeyle aynı imlâyı taşımaması gerektiğini düşünüyorum. Bizim töreli medeniyetimiz yani Türk-İslâm medeniyetimiz aslında bir kalp medeniyetidir. Bu kalp medeniyeti, kalp metaforunun etrafında şekillenmiş bir medeniyettir. Tabii ki bu medeniyetin bir parçası olan Töreli Türk Edebiyatımız da, töreli sanatların bir şubesi olarak bir kalp edebiyatıdır. Bizim edebiyatımızda kalp, anatomik anlamıyla hiç kullanılmaz. Çok nadirdir bu kullanım. Kalpten murat, her zaman gönüldür. Yani kalp deniyorsa, orada gönül kastediliyordur. Kalbi karşılayan, mesela göğüs anlamına gelen ‘Sadr’ kelimesi var. Türkçe, ‘Yürek’ ve “Gönül” var. Yine Arapça’da ‘Cenan’ kullanılıyor. Farsça’da gönül anlamına gelen ‘Dil’ var. Yine gönüle tekabül ettiğini düşündüğümüz, Arapça’da ‘Fuat’ kelimesi var. Bir de Süveyda kelimesi var. Yani kalbe anlamını veren, kalbi kalp yapan bir kelimedir.” ifadelerini kullandı.
“Türk-İslâm Medeniyeti Bir Kalp Medeniyetidir.”
“Kalbin merkezi bir istiare olması bir vakıa ise, bunun onun içindeki süveydaya bağlı olduğunu düşünüyoruz. Süveyda ise, kalbin enerji kaynağıdır.” diyerek konuşmasını sürdüren Doç. Dr. Dağlar, özetle “Bu konuşmanın da kalbi, Türk-İslâm Medeniyeti’nin bir kalp medeniyeti olmasıdır. Aklımızdaki her şeyin bir kalbi var ve herşey bu kalbin etrafında planlanıyor. Bütün İslâm sanatlarında, töreli sanatlarda böyledir. Bir yılın kalbi, Ramazan ayıdır. Ramazan ayının kalbi de, Kadir Gecesi’dir. Hatta Kadir Gecesi de, yani Leyletûl Kadr. Leyle karadır; süveyda da karadır. Kadir Gecesi, Ramazan’ın ve bütün bir yılın süveydasıdır; yani kalbi, gönlüdür diyebiliriz. İslâm medeniyetinde bir mahallenin kalbi camidir. Bu bağlamda, bütün şehirler ve camiler Mekke’ye bakar. Mekke, bütün dünyanın kalbidir. Mekke’nin kalbi Kâbe, Kâbe’nin kalbi Hacerü’l-esved’dir. Kur’an-ı Kerim’in kalbinin de, Yasin Suresi, Fatiha Suresi veya Alak Suresi olduğunu söyleyenler var. Kur’an-ı Kerim, besmeleyle başlıyor. Besmelenin başındaki B’nin altındaki nokta, süveydadır. Yani Kur’an-ı Kerim’in kalbi, başındaki B harfinin altındaki noktadır. Bunlar hep işlenen benzetmelerdir.” değerlendirmesinde bulundu.
“Kalp, Düşünce Gücümüzün Kaynağıdır.”
İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şaban Karasakal ise, “Kur’an ve Sünnet Işığında Kalp” konusunda yaptığı sunumda, İslâm düşüncesinde yani Kur’an ve sünnette kalbin, bütün vücuda yön veren merkezi bir organ olduğunu anlatarak, “Kalp; şuur, vicdan, idrak, duygu, akıl, irade gücünün merkezidir. Bütün sezgilerin ve duyguların merkezidir. Nihayetinde, düşünce gücümüzün kaynağıdır.” dedi.
Doç. Dr. Karasakal, konuşmasında özetle şunları söyledi:
“Sadr, fuat, akın ve nefis, Kur’an’da ve hadislerde kalp anlamında kullanılıyor. Sadr, hep şerh kavramı ile birlikte kullanılıyor. Akın ile birlikte kalp yan yana geldiğinde, kalbin en önemli işlevi, o vücut ülkesinin vazifesini devam ettirmesi için kanın pompalanması oluyor ama insan olmasının en önemli özelliği ise, akletmek oluyor. Kur’an’da buna, akletmek, fıkh etmek, anlamak, düşünmek kavramlarıyla karşılık bulunuyor. Ayetler ve hadislerde, kalp ile birlikte geçen kelimeler tefekkür, tezekkür, tedebbür, taakkul gibi kalbin işlevlerinden bahsediyor. Bunlarla ne kastediliyor? Allah Kur’an’da, Hz. Peygamber hadislerde insanın hem kendisiyle, hem de kainatla ilgili ilişkisinde düşünmesini istiyor. Buna tefekkür diyor. Geçmiş olayları düşünerek ibret almasını istiyor; buna tezekkür deniyor. Sebep-sonuç ilişkisinden yola çıkarak tedebbür etmesini istiyor. Düşündü, sebep-sonucu da gördü; nesneler ve olgular arasında bağ kurarak taakkul etmesini, aklını çalıştırmasını söylerken, bütün bu kelimelerle birlikte kalbe bu kavramları yüklerken akıl, ruh ve nefis ile olan ilişkisinin altı çizilmiş oluyor.”
“Allah Kalbe Nazargâh-ı İlâhi Olduğunu Söylüyor.”
“Allah ile insan ilişkisinde kalp nerede durur? İnsan ile Allah ilişkisinde kalp nerede durur?” sorularını sorarak konuşmasını sürdüren Doç. Dr. Karasakal, bu sorulara “Kur’an’a ve hadislere baktığımızda, gerek Allah’tan insana doğru olsun, gerekse insandan Allah’a doğru olsun tüm ilişkilerin merkezinde kalp vardır. Allah’tan insana olan ilişkilerden ayetler nasıl bahsediyor? Allah kalbe Nazargâh-ı İlâhi olduğunu söylüyor. ‘Kişi ile kalbi arasına girerim’ diyor. ‘Göğüsleri genişletir, daraltırım’ diyor. ‘Kalbe ilim bahşederim’ diyor. Kalbe hidayet ediyor. Kalpte duygular oluşturuyor. Kalbi arındırıyor, tasfiye ediyor ve kalbe sebat veriyor. Peki kalbin Allah’a yönelişleri nasıl? İnsanın Allah’a yönelişi müspet de olabiliyor, menfi de olabiliyor. Müspet yöneliş, ya iman şeklinde, ya tövbe şeklinde, ya marifetullah Allah’ı tanımak şeklinde, muhabbetullah, haşyetullah, Allah’ı sevmek, Allah’tan sakınmak, Allah’ı anmak, takva ve teslimiyet şeklinde 8 kavram zikrediliyor. Ayetlerde bahsedilen menfi yöneliş ise, gaflet, şek, şirk, inkar ve nifak.” cevabını verdi.
“İslâm Düşüncesinde Kalp Alemi Dış Alemden Daha Geniştir.”
Allah’ın Kur’an’da, Hz. Peygamber’in hadislerde kalbe birçok fonksiyon yüklediğini anlatan Doç. Dr. Karasakal, özetle “İslâm düşüncesinde kalp âleminin dış âlemden daha geniş olduğu söylenmiştir. Ayetlerde kalple ilgili geçen 10 vasıf var. Allah-ü Teâla, 4 vasfı müminlerin kalbini anlatırken kullanıyor. Hiçbir uzuvdan Kur’an’da bu kadar çok bahsedilmiyor. Yufka kalp, mütevazı kalp, mutmain kalp ve selim kalp, müminlerin kalpleri için tavsif ediliyor. Allah Kur’an’da inkarcıların kalplerinden de bahsediyor. Bir, kararmış kalp. İki, hasta kalp. Katı kalp, kaskatı Arapça’dır. Kasvet, kasavet buradan gelir. Katı kalp, kilitli kalp, mühürlü kalp vasıflarından bahsediyor. Elmalılı Hamdi Yazır, ‘İnsanların kalpleri ilim ve bilgilerin zarflarıdır.’ diyor. Kalp, ilmin ve bilginin zarfıdır. Göz ve kulaklar kapılardır. İnsan, baktığı ve dinlediği şeyden beslenir ya da bozulur. Bir hafız, hafızlığı bitirdiği zaman hocasına teşekkür etmek için gittiğinde, hoca ‘Yok evladım. Benim sende çok küçük bir hakkım vardır’ der. Çocuk da bunu anlamayabilir. Halbuki hocanın işaret ettiği, ağız ile kulağın arasıdır. ‘Ağzından çıkanı kulağının duymasını sağladım’ demektir bu. O yüzden bizim kültürümüzde olumsuz insanı anlatırken, ‘Ağzından çıkanı kulağı duymuyor’ derler. İsra Suresinde ‘Göz, kulak ve gönül hepsi yaptıklarından hesaba çekilecektir’ diyor. Bilginin kaynağı da burası olduğuna göre, ‘Kalbin mühürlenmesi kağıdın, zarfın mühürlenmesi gibidir; kulağın mühürlenmesi de kapının mühürlenmesi gibidir’ diyor Elmalılı Hamdi Yazır.” ifadelerini kullandı.
Soru-cevap bölümünün ardından panelist akademisyenlere teşekkür belgeleri, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Aydın Him tarafından takdim edildi.