Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi (BAİBÜ) Rektörlüğü, İstiklal Marşımızın Kabulünün 99. Yılında “Bağımsızlığımız ve İstiklal Marşı” konferansı düzenledi.
Konferansı, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Lüleci ve İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Tefsir Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Şaban Karasakal verdiler.
İzzet Baysal Kültür Merkezi Mavi Salonda gerçekleştirilen konferansa, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Samettin Gündüz, akademik ve idari personel ile öğrenciler katıldı.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan programda ilk olarak, Rektörümüz Prof. Dr. Mustafa Alişarlı’nın İstiklal Marşı’nın kabulünün 99’uncu yılı nedeniyle yayınladığı mesaj okundu.
Konferansta ilk konuşmayı Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Lüleci yaptı. Lüleci, İstiklal Marşı’nın mânâsının ve mantığının tam olarak kavranabilmesi için Osmanlı Devleti’nin en uzun yüzyılında yaşanmış iktisadi ve siyasi problemleri, Trablusgarp ve Balkan Savaşlarından 1. Dünya Savaşı, Mondros Ateşkesi ve Sevr’e giden süreçleri anlattı.
Dr. Öğr. Üyesi Lüleci, özetle şunları ifade etti:
“Türk tarihinin belki de en karanlık dönemleriydi Balkan Savaşları dönemi. Hemen ardından 1. Cihan Harbi patlak verecektir ancak esasında savaş öncesinde başlamıştır. Çünkü İtilaf Devletleri, Avrupalı devletler Osmanlı Devleti’nin topraklarını kendi aralarında paylaşmışlardır. Ancak Mustafa Kemaller, Esat Paşalar, Yahya Çavuşlar, Mehmet Çavuşlar, Ayşe, Fatma bacılar, tarihte eşine zor rastlanır bir destan yazacaklardı. Bu destanın adı, Çanakkale’ydi. Biz, derslerde Çanakkale’yi bir cephe savaşı olarak değerlendiriyoruz. Esasında Çanakkale bir cephe savaşından çok daha fazlasıydı. Orada imkansızlıklar, yetersizlikler vardı; ancak tüm bunlara rağmen ölüme yürüyen, yüreklerinde sadece vatan aşkı olan bir ordu yetiştirilmişti. Hatırlarsanız, Conk Bayırında Mustafa Kemal, ‘Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum’ diyecektir. Gerçekten oradaki ordu, oradaki millet ölmekten yorulmamışlardı; asla ve asla dönmeyi düşünmemişlerdi. İşte Çanakkale’deki bu ruh, orada Avrupa’ya diz çöktüren bir ruhtur. Kesinlikle ve kesinlikle bu ruh halini bizim yüreklerimizden inşallah Rabbim söndürmez diyorum.
Çanakkale’de destanlaşan ve tarih yazan savaş esasında bitmemiştir. Son 8 yılda 3 kez savaşa girişmiş, 6 farklı ülke tarafından işgal edilmiş bir ülke, yeri geldi kazma kürekle yeri geldi top ve tüfekle kader çizgisine isyan ederek istiklalini kazanıyordu. Milli Mücadele böyle kazanılacaktı. Eşsiz bir zaferdi çünkü ordular genellikle güçlerini silahlardan alırlar. Ancak Türk Ordusu gücünü, halkın ta kendisinden almıştır. Küllerinden yeniden doğulan, Çanakkale’nin yeniden yaşatıldığı bir süreç yaşanmaktadır Anadolu topraklarında. Çanakkale’den sonra Ankara’da Eskişehir’de Kütahya’da Sakarya’da destanlar yazılmıştır. Cepheye silah ve cephane taşıyan Ayşe, Fatma bacılar istihbarat taşıyan liseli öğrenciler, 5 dakika sonra şehit olacağını bilen Mehmetçikler, onları askere şehit olması için gönderen ama dua da eden analarımızın aynı şekilde ‘Vatan Sağolsun’ diyen kahraman milletimizin bir eseridir. O yüzden eşsiz bir zaferdir.
“Mehmet Akif Ersoy, Milli Mücadele Kahramanlarından Biridir”
Milli Mücadele hareketinde komutanından askerine, gencinden yaşlısına herkes birer kahramandır. Bu kahramanlardan biri de, bütün olumsuzluklara rağmen zaferler kazanan ve bunun içinden çıkan Mehmet Akif Ersoy’dur. Milli Mücadelenin örgütlenmesinde Mehmet Akif Ersoy’un büyük çabaları söz konusudur. İstiklal Marşı, Çanakkale ve Milli Mücadeledir. İstiklal Marşı bir anda yazılmamıştır. Arka planı Çanakkale’dir, Sakarya’dır, Eskişehir’dir, Kütahya’dır. Rabbim inşallah bu devlete bir daha İstiklal Marşı yazdırmaz diyorum. Bu ruhun, milletimizin kalbinde hiçbir zaman sönmemesini diliyorum.”
Doç. Dr. Şaban Karasakal ise, Vatan Şairi Akif’in vatana, millete, bayrağa, şehitlere olan duygularının hiçbir şiirinde değişmediğini vurgulayarak, “Henüz Milli Marş yazılması kararı alınmadan evvel Büyük Millet Meclisi’nin bir şark heyeti komisyonu, ülkenin her tarafında dolaşırken böyle bir marşa millet olarak ihtiyacımız olduğunu bildirerek yarışmaya çıkmıştır. İstiklal Marşı’ndan önce, Akifimize henüz Milli Mücadelenin başında Erkan-ı Harbiye Umumiye Reisliğince, Ordunun Duası’nı askeri birliklerde okutmak üzere illere tamimler yollanmıştır. ‘Yılmam ölümden, yaradan, askerim/Orduma Gazi dedi Peygamberim/Bir dileğim var, ölürüm isterim/Yurduma tek düşman ayak basmasın’ Birazdan İstiklal Marşı’ndan konuşacağız. Bakın duygu hep aynı, Akif hiç değişmemiş, ne çocukluğunda ne yetişkinliğinde. Anlattığı hep vatandır, bayraktır.” dedi.
“Akif demek, İstiklal Marşı demek; İstiklal Marşı demek, Akif demektir.” diyen Doç. Dr. Karasakal, özetle şunları söyledi:
“Ama bu soruya alacağınız tek cevap, ‘İstiklal Marşı şairidir’ olur. Aslında pek çok yönü gözden kaçırıyoruz. Bir hafta sonra Çanakkale Zaferinin yıldönümü ama iman dolu göğsü yere yıkmak için, Çanakkale’yi geçmek için, bu bayrağı indirmek için, bu vatanı talan etmek için Avustralya ve Yeni Zelanda Ordu Birlikleri olan Anzaklar da Çanakkale’ye geldiler. Hiçbir toprağı, hiçbir bağı olmayan bu insanlar niye geldiler? Onlardan 100 yıl sonra torunları, dedelerinin öldüğü yere niye geliyorlar? Dedesiyle bağlarını koparmak istemiyorlar. Ama ben dedemle bağımı sadece bir kıta şiire bağlarsam, Çanakkale’yi görmeden ve İstiklal Marşı’nın 10 kıtasını anlamadan ölürsem, İstiklal Marşı’nı anlamayan neslin istikbalini de inşa edemeyiz. Akif’in bize neyi gösterdiğini, davasını anlamak zorundayız. Akif, toplumun temessül etmiş halidir. Baytardır. Yeni kurulan Cumhuriyet rejiminin Kur’an mealini kendisine yazdırmayı teklif edecek kadar Arapça’yı iyi bilmektedir. Farsça ve Fransızca’yı da kitap tercüme edecek kadar bilir. Milli Mücadelinin en önemli simalarındandır. Karış karış camileri dolaşmıştır; milleti vatanına, bayrağına sahip çıkarmak için. Kürsü kürsü dolaşmıştır. Yahya Çavuşlar gibi Nene Hatunlar gibi mücadele etmiştir. Kürsü adamı değil, meydan adamıdır Akif. Süleyman Nazif, Akif için: ‘ Allah’ın yeryüzünde şehitleri, şahitleri olduğu gibi şairleri de vardır’ demiştir. İstiklal Marşı, milletin ta kendisidir; milletin tarifidir. Ne yapmalı, bu milleti ayağa kaldırmalı, diriltmeli, ihya, inşa etmeli? İstiklal Marşı’nda nasıl tarif ediliyorsa ona sahip çıkılmalı. Çünkü İstiklal Marşı, ölüm kalım çağının destanıdır. İstiklal Marşı, köktür; istikbalin marşıdır. İstikbaldeki istiklalin muştusudur.”
Konferansın sonunda Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Lüleci ve Doç. Dr. Şaban Karasakal’a Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Samettin Gündüz tarafından teşekkür belgeleri takdim edildi.