Rektörlüğümüz himayesinde Kadın Aile ve Toplum Hizmetleri Uygulama ve Araştırma Merkezi (KATUM) tarafından “Sağlık Okuryazarlığı” temasında düzenlenen 9. Anneler Üniversitede Okulu’nun ikinci gününde kıymetli annelerimize 3 önemli konferans verildi.
İlk konferansta, Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Halk Sağlığı Hemşireliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Bağımlılıkla Mücadele Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Makbule Tokur Kesgin, “Pasif Etkilenimin Önlenmesinde Annelerin Rolü” başlıklı sunum gerçekleştirdi.
Sigaranın içen kadar içmeyene de zarar verdiğini vurgulayan Kesgin, özetle “Sigaranın zarar vermediği hiçbir organımız yok. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre sigarada, bilinen 7000 zararlı kimyasal madde var ve bunların 70’i doğrudan kanser yapıyor. DNA, vücudumuzun nasıl çalışacağını anlatan bir kitap gibidir. Bu kitap zarar gördüğünde, P53 adında bir tamirci gen devreye girerek onarım yapar ve kanser gibi tehlikeli hastalıkları engellemeye çalışır. Sigara içmek veya sigara dumanına maruz kalmak, P53 geninin çalışmasını bozar.” diye konuştu.
Sigara içerek ya da içilmediği halde sigara dumanına maruz kalarak bozulan P53 geninin, aileden aileye geçebileceğini belirten Kesgin, “Yani sigara içen anne veya babanın çocuklarında, bu gen doğuştan hasarlı olabilir ve çocuklukta kanser riskini artırabilir. Sigara içen babaların çocuklarında kanseri önleyen gen eksik olabilir. Hamileliğinde sigara içen annelerin bebekleri, daha küçük ve daha zayıf doğar, zeka gelişiminde diğer çocuklara göre geride kalabilir.” dedi.
“Milyonlarca insan, içmediği halde sigara dumanından etkilendiği için ölüyor.”
Pasif etkilenimin, diğer adıyla ikinci el sigara dumanının solunum yolu, kanser, kalp damar hastalıkları, çocuklarda gelişim problemleri, bebeklerde düşük doğum ağırlığı ve erken doğum gibi birçok sağlık sorununa yol açtığını anlatan Kesgin, yaklaşık 1.2 milyon insanın, sigara içmediği halde pasif etkilenime maruz kaldığı için öldüğünü vurguladı.
“Siz sigara içiyorsanız çocuğunuz da sigara içmiş oluyor.” diyen Kesgin, evde düzenli olarak sigara içen biriyle yaşayan çocukların, yılda yaklaşık 60 ila 150 adet sigaradakiyle aynı miktarda nikotini soluduğunu ve gelişimleri boyunca sigara içmeye aşina olduklarından, bu çocukların yetişkin yaşamlarında sigara içen olma olasılıklarının iki kat arttığını söyledi.
Doç. Dr. Kesgin, tütün kullanımının, tıpkı P53 genini hasara uğrattığı ve kansere yatkınlığı artırdığı gibi alkole ve diğer uyuşturucu-uyarıcı maddelere başlamak için kapı araladığını da kaydetti.
“Sigara içmeyenler hem ikinci el hem üçüncü el sigara dumanına maruz bırakılıyor.”
Üçüncü el sigara dumanı, yani tütün dumanı kalıntısı ya da eski tütün dumanı hakkında da bilgi veren Kesgin, özetle “Üçüncü el sigara dumanı, sigara söndükten sonra geriye kalan ve havadaki küçük tozlara ve yüzeylere sinen zararlı kimyasallardan oluşan bir karışımdır. Bu duman, sigara içen kişilerin saçlarında, giysilerinde, halılarda, mobilyalarda haftalarca kalabilir ve sigara içmeyen insanlar tarafından solunabilir ya da ciltleriyle temas edebilir. Üçüncü el sigara dumanından en çok bebekler, çocuklar, yaşlılar ve hamilelerin sağlıkları etkilenir. Bu insanlar hem pasif etkilenime hem de üçüncü el sigara dumanına maruz bırakılıyor. Üçüncü el sigara dumanı, sigara dumanında bulunmayan ek zehirli kimyasallar da içerir.” ifadelerini kullandı. Herhangi bir şekilde açık alandan kapalı alanlara giren sigara dumanının üçüncü el sigara dumanına dönüştüğünü kaydederek, üçüncü el sigara dumanının odanın havalandırılmasıyla geçmediğini ve haftalarca kapalı alanlarda kaldığını da sözlerine ekledi.
“Kamusal tüm açık ve kapalı alanlarda sigara içilemez.”
Kamuya ait hiçbir açık ya da kapalı alanda sigara içilemeyeceğinin altını çizen Kesgin, sigara içilebilir alanların net bir şekilde belirtilmesi gerektiğini ve bu alanların dışında kalan bütün alanlarda sigara içilemeyeceğini hatırlatarak, özetle “Örneğin kamu kurumlarında giriş kapısından 10 metre mesafeye kadar olan alan belirleniyor ve o alanda sigara içilemiyor. Doğru bilinenin aksine, bu alanın dışında da sigara içilemiyor. Çocuk parklarında, havaalanlarında, otoparklarda, hastanelerde, okullarda yani kamusal tüm açık ve kapalı alanlarda sigara içilemez. Sigara içiyorsanız lütfen sigara içilebilir alanları kullanınız. Sigara içmeyenler olarak bizler, temiz hava soluma hakkımızı korumak zorundayız.” vurgusunu yaptı.
Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı ve Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazmiye Yıldırım ise, “Stres-Hastalık İlişkisi ve Yönetimi” konusunda sunum yaptı.
Stresin, yaşamın bir parçası ve hayatta kalmanın zorunlu bir refleksi olduğunu belirten Yıldırım, organizmanın denge ve uyumunu bozan, zorlanma yaratan, fiziksel, psikolojik, sosyal, çevresel etkenler, düğmelerimize basan uyaranlar, algılanan talepler, tehlikeler, tehditler stresör; bireyin bu talepleri karşılamak veya etkenleri ve tepkileri yönetmek için kişisel, çevresel kaynaklarla baş etme becerisini stres yönetimi olarak tanımladı.
“Stres uzadığında ve tükenmeyi takiben yaşamla ipler kopar.”
Stres sistemi ve stres-hastalık ilişkisi hakkında bilgi veren Yıldırım, özetle “Bu fizyolojik fenomen hayatta kalmak için temel olmasına rağmen aynı zamanda depresyon, anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu gibi çeşitli ruhsal hastalıklarla güçlü bir şekilde ilişkilidir. Uyku bozukluğu, hipertansiyon, kalp hastalığı, obezite, diyabet, sindirim bozuklukları, kronik ağrı, fibromiyalji, kronik yorgunluk sendromu, menstrüasyon döngüsünde bozukluklar ve hatta yaşlanma sürecinin hızlanmasına yol açar. Stresin süresi, şiddeti ve sayısı çok önemlidir. Bunun yanı sıra kişinin kim olduğu, biyolojik faktörleri, sosyodemografik özellikleri, yaşı ve cinsiyeti, çevre, nasıl bir ortamda yaşadığı, tüm bunlar sağlığı etkiler. Yani sağlıkla ilgili konularda neden sonuç ilişkisi yoktur. Bu durum oldukça karmaşıktır. Bir insanın biyolojik, psikolojik, sosyal sistemiyle ilgili birçok faktör işin içine girer ve hastalık böylece ortaya çıkar. Stres uzadığında ve tükenmeyi takiben yaşamla ipler kopar.” şeklinde konuştu.
“Önemli olan başımıza ne geldiği değil, onunla nasıl baş ettiğimizdir.”
Stresin düşük olmasının da yüksek olmasının da insanın rutin işlerini bile yapmasına engel olduğunu vurgulayan Yıldırım, azı karar çoğu zarar olan stresle baş edebilmek için olaylara bakış açılarımızı değiştirmenin önemli olduğunu söyledi. “Stresimiz düşükse de yüksekse de mutfaktaki bulaşıklar yıkanmıyor.” diyen Yıldırım, özetle “Peki, bir sıkıntı kapını çaldığında nasıl tepki vereceksin? Hepsini pişirdiğimizi düşünelim: Patates gibi yumuşayıp ezilecek misin? Yumurta gibi kalbini mi katılaştıracaksın? Yoksa kahve çekirdekleri gibi başına gelen her olayın duygularını olgunlaştırmasına ve hayatına ayrı bir tat katmasına izin mi vereceksin? Burada önemli olan başımıza ne geldiği değil, bununla nasıl baş ettiğimizdir.” ifadelerini kullandı.
“Duruş bozukluğunun en net göstergesi, kamburluktur.”
Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Eylem Tütün Yümin ise, annelerimize postür ve solunum egzersizleri yaptırdı. Postür tanımı ve postür bozukluğunun nedenleri hakkında annelere ayrıntılı bilgi veren Yümin, “Bir kişinin otururken veya ayakta dururken vücudunun duruş şeklini postür ifade eder. Kas-iskelet sistem bozukluğu, hareketsiz yaşam, uykusuzluk, kötü beslenme, stres postür bozukluğunun nedenleridir ve duruş bozukluğunun en net göstergesi kişinin kifotik yani kambur durmasıdır.” dedi.
Nefes ve optimal nefesin ne olduğunu da uygulamalı olarak anlatan Yümin, annelerle solunum egzersizleri, omuz ve sırt bölgesi egzersizleri, nefes darlığını rahatlatan gevşeme egzersizleri yaptı.
Soru cevap bölümünün ardından annelerimiz, Demirciler Gelincik Kadın Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’ni ziyaret ederek, kooperatif faaliyetleri hakkında Başkan Emine Özdoğan’dan bilgi aldı.