Rektörlüğümüz koordinasyonunda Kadın, Aile ve Toplum Hizmetleri Uygulama ve Araştırma Merkezi (KATUM) tarafından, anne ve anne adaylarına yönelik “Sağlık Okuryazarlığı” temasında düzenlenen 10. Anneler Üniversitede Okulu’nun ikinci gününde, 4 önemli konferans gerçekleştirildi.
Tıp Fakültesi Prof. Dr. Ahmet Şahap Kükner konferans salonunda devam eden eğitim programında ilk olarak İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şaban Karasakal, Kur’an-ı Kerim’in ışığı ve rehberliğinde verdiği örneklerle “Maneviyat ve Psikolojik Dayanıklılık” konusunda sunum yaptı.
Yaşama sevincini ve huzurumuzu kaybettiğimiz bir dünyada, hayatımızı sadece kazanmak ve kaybetmek üzerine kurguladığımıza dikkati çeken Prof. Dr. Karasakal, “Oysa bizim medeniyetimizde kazanmak, dünyevi ölçülerle olmaz; uhrevi ölçülerle olur. Bizim için Allah’ın rızası, bütün dünyanın önündedir. Kazandıklarımız; unvan, para, sosyal medya, takipçi, arsa iken kaybettiklerimiz; sağlık, aile, itibar, vefa, sevgi, huzur, zaman, ömür, hepsiyle birlikte ahiret olmaktadır.” dedi.
İstircâ sünnetinin önemini vurguladı
Müslümana eziyet veren musibetlere karşı nasıl davranmamız gerektiğini İstircâ sünnetinin önemini vurgulayarak, kendine has üslubu ile örneklerle anlatan Prof. Dr. Karasakal, özetle “Mânâsı nedir bu üç cümlenin? Biz Allah’a aitiz ve yine O’na döneceğiz. Bu musibet sebebiyle isyan etmiyorum; sevabımı ver Allah’ım ve bu sebeple kaybettiğim mal, can ne varsa bunlardan daha hayırlısını bana lütfet. Hoşlanmadığımız bir şey bizim hakkımızda hayır olabilir; hoşlandığımız bir şey de şer olabilir. Bakara Sûresi’nde Allah’û Tealâ der ki: ‘Sizin hayır gördüğünüzde şer, şer gördüğünüzde hayır olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.’ Cenabı Hak, bizi nimetle de nimetsizlik ile de imtihan eder. Bize düşen, hamd etmek, kulluğu unutmamaktır.” diye konuştu.
Prof. Dr. Şaban Karasakal’a teşekkür belgesi, Dr. Evgin Miçooğulları tarafından takdim edildi.
“Akılcı olmayan ilaç kullanımı kişinin sağlığını ve ekonomisini etkileyen ciddi bir sorundur.”
Tıp Fakültesi Fakülte Sekreteri Dr. Necati Bükecik ise, “Akılcı İlaç Kullanımı ve Antibiyotik Direnci” konusunda annelere bilgi verdi. İlaçların doğru kullanımı ve akılcı ilacın ne olduğunu anlatan Bükecik, “Akılcı ilaç, hekimler tarafından konulmuş tanıya uygun, hastanın yaşına ve klinik öyküsüne uygun, doğru dozda ve sürede kullanılan, doğru kullanımla hastalığın seyrini yavaşlatan, iyileşme sürecini hızlandıran ve sağlık harcamalarını azaltan ilaçlardır.” dedi.
Akılcı ilaç kullanımı ile ilgili sürecin işleyişi hakkında bilgi veren Bükecik, “doğru hasta, doğru ilaç, doğru doz, doğru yol, doğru zaman, doğru ilaç şekli, doğru yanıt ve doğru kaydı”, akılcı ilaç kullanım ilkeleri olarak sıraladı. Kişinin ilacı sağlık personellerinin tavsiye ettiği şekilde kullanmaması ya da sağlık personellerinin eksik bilgilendirilmesi sebebiyle rasyonel olmayan kullanımların ortaya çıktığını kaydeden Bükecik, akılcı olmayan ilaç kullanımı kişinin hem sağlığını hem de ekonomisini olumsuz şekilde etkileyebilen ciddi bir sorun olduğunu söyledi.
Dr. Bükecik, akılcı olmayan ilaç kullanımına neden olabilecek durumları “Hastanın problemini yanlış veya eksik anlatması, tanının yanlış konulması, tedavinin yanlış konulması, ilaç seçiminde yanlışlık yapılması veya doz ayarlamasının yapılmaması, reçete hataları, hasta-sağlık personeli arasında yaşanan iletişim ve bilgilendirme eksiklikleri” olarak sıraladı.
“Uzun süredir yeni antibiyotik geliştirilmiyor.”
Antibiyotikler hakkında da bilgi veren Bükecik, özetle “Antibiyotikler sadece bakterilere karşı etkilidir ve her antibiyotik her hastalıkta kullanılmaz. Antibiyotikler, ateş düşürmez; ağrı kesmez. Antibiyotik dozunun yetersiz veya aşırı olmasının yanı sıra, doz aralıklarının uygunsuz olması da antibiyotik direncine yol açar. Yeni antibiyotikler uzun süredir geliştirilmiyor. Var olan antibiyotiklerin gereksiz kullanılması ile gelişebilecek olan antibiyotik direnci yüzünden, gerçekten ihtiyaç duyulduğunda kullanılabilecek antibiyotik kalmayabilir. Hasta ve hasta yakınları olarak bizler ne yapabiliriz? Birinci basamaktan başlayarak üçüncü basamağa doğru sağlık sistemini kullanabiliriz.” vurgusunu yaptı.
Dr. Necati Bükecik’e teşekkür belgesi, Dr. Öğr. Üyesi Naciye Somuncu Demir tarafından takdim edildi.
“Aile içi iletişimde önemli olan uzlaşı zeminini birlikte yakalayabilmektir.”
Medikososyal Merkezi’nden Psikolog Dr. Evgin Miçooğulları ise, “Aile İçi Sağlıklı İletişim” temalı sunum yaptı. Aile içi iletişimin önemine vurgu yapan Miçooğulları, “Önemli olan uzlaşı zeminini birlikte yakalayabilmek. Sevgi, hoşgörü, anlayış, empati ve benzeri duygular olacak ki, aile içi iletişimimiz güçlenebilsin. Yoksa diğer gruplardan bir farkımız olmaz. Sağlıklı bir iletişim ortamı, aile bireylerinin kendilerini değerli ve güvende hissetmelerini sağlar. Aynı zamanda çatışmaların yapıcı bir şekilde çözülmesi için de vesile olan bir zemin, güvenli bir liman, konfor alanımızdır. Sıkıntı duyduğunuzda hemen nereye gitmek istiyorsunuz? Evinize değil mi? Neden? Çünkü evimizde kendimizi güvende ve değerli hissediyoruz.” yorumunda bulundu.
Dr. Miçooğulları, “duygusal destek ve güven ortamı, sorunların yapıcı şekilde çözülmesi, bireylerin kişisel gelişimi, sağlıklı aile bağlarının güçlenmesi, rol model olma ve psikolojik sağlık üzerindeki etki” başlıkları kapsamında aile içi iletişimin önemini örneklerle anlattı; “eleştiri ve yargılama, empati eksikliği, dinlememe veya pasif dinleme, emir verme ve kontrol etme, genellemeler ve etiketleme, duygusal manipülasyon, konuyu saptırma, sürekli tavsiye verme veya çözüm üretme, aşırı savunmacı veya pasif-agresif davranışlar, duygusal ihmal ve ilgisizlik” başlıkları kapsamında ise, aile içi iletişimin olumsuz etkilerine değindi.
Aile içi iletişimde olmaması gerekenler sıralandı
Dr. Miçooğulları, “Aile üyelerinin birbirlerinin duygularını anlamaya çalışmaması, iletişimde soğukluk yaratır. Sürekli emir veren veya kontrolcü davranışlar, özellikle ergenlik dönemindeki çocuklarla iletişimde sorun yaratabilir. Genellemeler ve etiketler, bireylerin kendilerini savunma ihtiyacı duymasına ve iletişimin kesilmesine neden olur. Suçlama, tehdit veya duygusal şantaj gibi davranışlar, sağlıklı iletişimi imkânsız hale getirir. Bir sorunun çözümü için yapılan konuşmalarda konuyu başka yönlere çekmek, iletişimin sonuçsuz kalmasına yol açar. Hataları kabul etmemek veya dolaylı yollarla öfke ifade etmek, iletişimde gerginlik yaratır. Aile bireylerinin birbirlerine yeterince zaman ayırmaması ve duygusal destek göstermemesi, kopukluklara yol açar.” değerlendirmesinde bulundu.
Aile içi sağlıklı ve doğru iletişim kurmanın yollarını ayrıntılı anlatan Miçooğulları, bizi rahatsız eden durumları, doğru zamanda, ‘ben’ dilini kullanarak anlatmanın önemini vurguladı; çözülmeyen sorunların ise ileride başka sorunlarla birlikte yeniden ortaya çıktığına dikkati çekti.
Dr. Evgin Miçooğulları’na teşekkür belgesi, Doç. Dr. Hikmet Yağlı Mavil tarafından takdim edildi.
“Katkı maddeli hazır gıdalar, genetiğimizi değiştirebiliyor; beyin sağlığımızı yok edebiliyor.”
Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Güven Akçay, “İnsan Beyni ve Sağlığı” konusunda sunum yaptı. İnsan beyninin yapısı ve işlevi hakkında bilgi veren Akçay, özetle “Ön taraf duygu durumumuzla alakalı; yan taraf işitme, kadınlarda daha çok gelişmiştir. Arka taraf görme alanı. Orta kısım ise, motor alan.” diyerek, beynimizdeki bazı alanların kadınlarda daha çok gelişmiş olduğunu örneklerle anlattı.
Yediğimiz yiyeceklerin beynin enerji kaynağı olduğunu kaydeden Doç. Dr. Akçay, beyin-bağırsak aksı (ikinci beyin) hakkında bilgi vererek, sağlıksız beslenmenin ve hazır paketli gıdaların bağırsak florasını bozduğunu söyledi. Akçay, özetle “Hazır ürünleri, katkı maddeli ürünleri tükettiğimiz zaman bunlar bizim bağırsak floramızı bozuyor. Raf ömrünü uzatmak için, kokusu ve tadı bozulmasın diye gıdaya katkı maddeleri uygulanıyor. Bu maddeler gıdada, parazitleri, bakterileri yok ediyor. Oysa insanların bağırsağında da yararlı bakteriler var. Bunları yok edersen bağırsak sağlığın ortadan kalkıyor. Bu durum; anksiyete, depresyon, şizofreni, demans, parkinson gibi birçok nörolojik hastalığın ortaya çıkmasına yol açıyor. Bütün bunlar genetiğimizi değiştirebiliyor; beyin sağlığımızı yok edebiliyor. Carminic acid, gıda katkı maddesi, renklendirici olarak kullanılıyor. Rujlarda var, kolada var. Çikolata tarzı ürünlerde kırmızı renk veren tatlandırıcı olarak kullanılıyor. Böcekten elde ediliyor. Böbreklerde ve karaciğerde hasara yol açıyor. Bu katkı maddesi anlaşılmasın diye ürünlerin üstüne E koduyla yazılıyor.” diye konuştu.
“Düşük frekanslı ev aletleri, insan sağlığına zararlıdır.”
Vitamin eksikliğinin beyin sağlığı üzerindeki etkilerini deney ve örneklerle anlatan Doç. Dr. Akçay, teknolojiyi doğru kullanmanın önemine de dikkat çekerek, özetle “Gizli tehlike olan cep telefonlarını doğru kullanmadığımız zaman, öğrenme bozukluğuna yol açıyor, depresyona neden oluyor, melatonin salgılanmasını olumsuz etkiliyor, gözdeki katarakt rahatsızlıklarına ve kansere yol açabiliyor. Uyku kalitesi önemli; melatonin gece pik yapıyor. Cep telefonlarının mavi ışığı, melatonin salgılanmasını engelleyerek, hafızanızın temizlenmesine, öğrendiklerimizi pekiştirmemize engel oluyor. Düşük frekanslı ev aletleri de manyetik alan yayar. Bu da insan sağlığı için tehlikelidir. Yavaş yavaş hücrelerinizi öldürür. Bunlar çalışırken uzak durmak önemli. Düşük frekansın hasarı daha fazladır.” değerlendirmelerinde bulundu.
Doç. Dr. Güven Akçay’a teşekkür belgesi, Doç. Dr. Hikmet Yağlı Mavil tarafından takdim edildi.
Soru cevap bölümünün ardından ikinci gün başarıyla sona erdi.