Türk Dili ve Edebiyatı Öğrencilerinin Gözünden Üstad Necip Fazıl Kısakürek…

    Üstad Necip Fazıl Kısakürek, şiirleri ve inişli çıkışlı yaşam öyküsüyle, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü 2’nci sınıf öğrencileri tarafından hazırlanan etkinlikte ele alındı.

    Öğrenciler, Güzel Konuşma ve Yazma dersi kapsamında, eğitim döneminde 6 şairi işleyecekler. Bu etkinliklerden ikincisi, İzzet Baysal Kültür Merkezi Pembe Salonda gerçekleştirildi. Dr. Öğr. Üyesi Metin Akyüz danışmanlığında öğrencilerimiz Nurşen Yeşil ve Büşra Solhan’ın Necip Fazıl’ı anlattığı etkinlikte, üstadın kendi sesiyle okuduğu şiirlerinden örnekler verildi.

    Öğrencilerin sunumlarında, Necip Fazıl’ın çocukluğu ve ailesi, okul yılları ve okuma tutkusu hakkında bilgi verilerek, “İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’ne henüz 17’sinde girmeyi başardı. Vakit gazetesinde çalışmaya başladı. Burada Reşat Nuri gibi ünlü isimlerle tanışma fırsatı buldu. Fırsatı da en iyi şekilde değerlendirdi. Şiirlerini yayınlamaya karar verdi. İkdam gazetesinde çalışan Yakup Kadri’ye giderek içinde şiirleri bulunan defterini masasına bıraktı. ‘Bu defterde benim şiirlerim. Lütfen bir göz atar ve beğenirseniz Yeni Mecmua’da neşrine delalet edersiniz.’ dedikten sonra, defteri masasına bırakmasını söyleyen Yakup Kadri’nin dediğini yapıp geldiği gibi çıkıp gitti. Yeni Mecmua’nın yeni sayısını aldığında ‘Sevgilim’ şiirinin yayınlandığını gördüğünde çok sevinmişti. Tanınmamış isimlere yer verme konusunda katı olan, ünlü şairlerin eserlerinin yayınlandığı bu dergide Necip Fazıl, 17’sinde olmasıyla ilgi odağı oldu. Şiirleri, Anadolu Mecmuası’nda yayınlanmaya devam etti. Kendinden emin bir şekilde atıyordu artık adımlarını.” denildi.

    “Necip Fazıl, Birçok Şairin Aksine Kendinden ve Şiirinden Emin Bir Şairdi.”

    Necip Fazıl’ın 1928 yılında “Kaldırımlar” isimli ikinci şiirini yayınladığı hatırlatılarak, “Kaldırımlar; bütün parasını kaybettiği, yalnız, çaresiz ve kendinden bile ümidini kestiği bir ruh haliyle Paris’in sokaklarında yürüye yürüye, içinde biriktirdiği Beyoğlu’ndaki bohem hayatın yarı aydınlık yarı karanlık belirsizliğinde tamamladığı bir şiirdir. Kitabını yayınladıktan sonra ismi etrafında büyük bir takdir ve övgü halesi olmuştu Fazıl’a karşı ve büyük bir ilgi ve merak. Kimdi ve nasıl biriydi Necip Fazıl? O’na ‘Kaldırımlar Şairi’ diyorlardı. Her şeyden önce bir şairdi o elbette. Kimsenin itiraz edemediği kadar hayatı ve eserleriyle öncesiz ve sonrasız, ustasız ve çıraksız, birçok şairin aksine kendinden ve şiirinden emin bir şair.” ifadeleri kullanıldı.

    Necip Fazıl’ın hayatın anlamı ve gayesini 30’uncu yaşında daha iyi anlamaya başladığı dile getirilen sunumda, “Düşünün ki bir insan mürşidiyle tanışmadan evvelki hayatını şu iki mısrayla dile getiriyor: ‘Tam 30 yıl saatim işlemiş, ben durmuşum / Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum’ Necip Fazıl’ın burada sembolik olarak anlattığı ve farkına vardığını söylediği gökyüzü aslında, çocukluğundan itibaren bildiği Allah’ı hakkıyla tanımaktır. Bu tanışmadan sonra Necip Fazıl, hayatını ve sanatını daha İslâmi bir çizgiye yöneltmiş ve ‘Allah için sanat’ ilkesi doğrultusunda hareket ederek eserlerinde ve aksiyonunda genel olarak İslâm’ı, özel olarak ise İslâm’ın ruhu olarak kabul ettiği tasavvufu dillendirmiştir.” denilerek, O’nun sanat anlayışındaki değişimi ortaya koyan şiirlerinden örnekler sundular.

    Sunumda özetle, “Necip Fazıl, tek yönlü bir şair değildi elbette. Şiirleriyle olduğu kadar tiyatrolarıyla da ün kazanmıştır. Muhsin Ertuğrul’un, 1935 yılında ‘Niçin bir piyes yazmıyorsun?’ suali, Necip Fazıl’ın yıllardır içinde gömülü bir hasrete dokunur. O anda Şehir Tiyatrosuna bir eser teslim etmek için sadece 20 günlük bir süre kalmıştır. Bunun üzerin üstad hemen karar verir ve 7 gün içinde ‘Tohum’ adlı tiyatrosunu bitirir. Bu oyun, vatan bir toprak parçasından ibaret değildir. Dolayısıyla vatanı müdafaanın gizlediği bir aksiyon, aksiyonun gizlediği bir fikir ve fikrin gizlediği mahrem bir benlik olmak gerekir düşüncesiyle yazılmıştır. Ancak başrolünü Muhsin Ertuğrul’un oynadığı oyun, aydınlar arasında gördüğü ilginin aksine seyirci tarafından tutulmamıştır. Tohum oyunundaki gişe başarısızlığından dolayı Muhsin Ertuğrul’a karşı kendisini mahçup hissediyordu. Ardından çıkardığı Ağaç dergisinin de yeterli ilgiyi görmemesi kendisini çok üzmüştü. ‘Bir Adam Yaratmak’ oyununu böyle bir ruh hali içerisinde yazmaya başladı. Bu eserini yazarken birçok engellerle karşılaştı. Ama bütün bunlara rağmen Bir Adam Yaratmak adlı oyununu tamamladı. Başrolünde yine Muhsin Ertuğrul’un oynadığı oyunun Tohum’un aksine gördüğü ilgi ve kazandığı başarı, Necip Fazıl’ı tiyatro oyunu yazarlığı konusunda uzun süreli bir ilgiye yöneltti. 1948 yılına kadar 4 oyun daha yazdı. 1964 yılında ise Reis Bey adlı ünlü eserini kaleme aldı.” ifadeleri yer aldı.

    Öğrenciler, eğitim dönemi boyunca Yahya Kemal, Mehmet Akif, Nazım Hikmet ve Cahit Sıtkı Tarancı gibi Türk şiirinin büyük isimlerini ele almaya devam edecekler.

    Önceki İçerikYenilenebilir Enerjide Yeni Konular Semineri
    Sonraki İçerikKurucu Rektörümüz Merhum Prof. Dr. Kemal Güçlüol için Mevlid-i Şerif Programı