BAİBÜ, “Devlet-Toplum İlişkisi Temelinde 15 Temmuz” Konferansına Ev Sahipliği Yaptı  

    15 Temmuz hain darbe kalkışması, 6’ncı yıldönümünde, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı koordinasyonunda 81 ilde düzenlenen çeşitli etkinliklerle bir kez daha idrak ediliyor; sebepleri ve sonuçları irdeleniyor. O uğursuz gecede canları pahasına vatanı savunan şehitlerimiz ve gazilerimiz saygı ve minnetle anılıyor.

    Bu kapsamda Bolu Valiliği uhdesinde Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen ilk etkinlikte, Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bünyamin Bezci, “Devlet-Toplum İlişkisinin Dönüşümü ve 15 Temmuz” konulu konferans verdi.

    İzzet Baysal Kültür Merkezi Pembe Salonda düzenlenen konferansa; Bolu Valisi Erkan Kılıç, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Alişarlı, İl Emniyet Müdürü Sadettin Aksoy, İl Jandarma Komutanı J. Kd. Alb. Haluk Saygılı, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Samettin Gündüz, Prof. Dr. Aydın Him, Genel Sekreter İhsan Ağcan, Üniversitemiz Dekanları, İl Milli Eğitim Müdürü Cemil Sarıcı, daire başkanları, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.

    “15 Temmuz’u Hâlâ Tam Olarak Anlayabilmiş Değiliz.”

    Saygı duruşu ve İstiklâl Marşı’nın okunmasıyla başlayan konferansta Prof. Dr. Bünyamin Bezci, 15 Temmuz’u hâlâ tam olarak anlayamadığımızı vurgulayarak, “Buna da bir askeri darbe diyoruz ama askeri darbeden farklı olduğunu, farklı bir bağlamın geliştiğini görüyoruz. Türk siyasi hayatında askeri darbe matematiği çok bellidir. Biz aslında askeri darbeler geleneğine sahibiz denir ama bizde askeri darbeler bir gelenek değil temel bir konjonktürdür.” dedi.

    1960 askeri darbesinden sonra yaklaşık her 10 yılda bir benzer şekilde devam eden konjonktürün bir nesille kaim olduğunun altını çizen Prof. Dr. Bezci, özetle “Nesil değiştikçe darbe zihniyeti ciddi şekilde evrilmiştir. Özellikle 2007’deki 27 Nisan bildirisiyle de aslında bağlamını yitirmiştir. Bu darbe sürecinden gelerek 15 Temmuz anlaşılamaz.” diyerek, Türkiye’deki askeri darbe matematiği hakkında ayrıntılı bilgi verdi ve özetle şunları kaydetti:

    “15 Temmuz’un Ana Aktörlerinin Neoliberal Politikalarla Geliştiğini Görüyoruz.”

    “Önce bir ekonomik krizi, ekonomik kriz sonrası bir güvenlik krizini yani bir çatışma ortamını, çatışma ortamı sonrasında da askeri darbelerin geldiğini görüyoruz. Peki 15 Temmuz nereden çıktı? 15 Temmuz aslında dinamiklerini ya da ilk tohumlarını 1980’li yılların değişen politik ortamında buldu. 15 Temmuz darbe dinamiklerini yaratan şey, devlet-toplum ilişkisinin değişmesiyle alakalıydı. Neydi o? Burada kapitalist sistem sürecini iyi anlamamız gerekiyor. Kapitalist sistem, 3 temel sac ayağına oturuyor. Bunlar devlet, toplum ve piyasa. Eğer bu sac ayaklarından biri biraz aksarsa, kapitalizmin diğer sac ayakları, o aksayan tarafı bir nevi tamir ederek ya da onun eksiklerini kapatarak, sistemin yeniden yaralarını sarıyor. 29 buhranı ve 2. Dünya Savaşı’nın ardından devlet ağırlıklı sistem, 60’ların sonunda sıkıntıya düştü. Bu dönem petrol krizi, ciddi bir zihinsel dönüşümü de beraberinde getirdi. Çünkü, devletler bu yükü artık karşılayamaz oldular. Neoliberal politikalar başlamıştı. Neoliberal politikalar temelde şudur: Devlet sırtındaki yükü bir yere boşaltmak zorundaydı. Kapitalizmde devletin dışında iki bağımsız entite var; piyasa ve toplum. Bütün dünyada devletler yüklerini toplumla ve piyasayla paylaşmaya başladılar. Devletlerin yüklerini piyasayla paylaşmalarına özelleştirme, toplumla paylaşmalarına sivil toplumculuk dedik. Dikkat ederseniz 1980’li yıllar hem dernekleşmenin hem de vakıflaşmanın çok arttığı yıllardır. Bunların nasıl yapılacağını da devlet gösterdi ve mesela sosyal yardımlaşma vakıfları kurdu. Bunlar neoliberal bir akıldan besleniyordu. Bu neoliberal politikalar, 1980’li yıllarda, Türkiye’yi bir taraftan da demokratikleştirdi diyebiliriz. Toplumu güçlendirdi. Toplum ve piyasa ‘Bu kadar yükü biz yüklendiysek artık devlete bu kadar ihtiyacımız yok’ dediler. Bu kez de devlet fikri ciddi bir şekilde zayıfladı. Bu çok doğal bir gelişmedir. Demokrasi gerçekten bu neoliberal politikalarla ciddi bir kök kazanmaya başladı. Hem düşünsel anlamda sivil toplumculukla birlikte bir kök kazandı; hem de sermaye olarak özelleştirmeyle birlikte, sermaye bağlamında kökleşmeye başladı. Bütün bunlar içinde 15 Temmuz’un ana aktörlerinin de tam bu dönemlerde neoliberal politikalarla geliştiğini görüyoruz.”

    “Bu Yapının Medya ve Eğitimde Giderek Güçlenmesi, Dönemin Ruhuna da Uygun Bir Gelişmeydi.”

    “Dikkat edin bu dönemde 15 Temmuz’un temel aktörleri olan FETÖ yapılanması, önce eğitim, ardından medya bağlamında çok ciddi bir şekilde güçleniyor.” diyen Prof. Dr. Bezci, özetle “Bu yapının eğitim bağlamında güçlenmesinde dershaneler, kolejler vs. çağın ruhuna da çok uygun. Bu durum kimsenin çok da dikkatini çekmiyor çünkü demokratikleşme ve sivil toplumlaşma var. Bu bağlamda ikinci adımlarını da, 80’lerin sonunda medyada attıklarını görüyoruz. 90’ların ortasına kadar neredeyse bu iki sektörde çok güçlendiklerini ve bu iki sektörün de aslında temel olarak sivil toplumculuktan çok ciddi bir şekilde beslendiklerini görüyoruz. Bunu sivil toplumculuk çok kötü anlamında söylemiyorum tabii ki. Bu döneme baktığımızda, çağın ruhundan beslendiklerini ve çok da dikkat çekmediklerini, çok masum bir maske takındıklarını görüyoruz. Bu bağlamda baktığımızda, medya ve eğitim sektöründe güçlenme, neoliberal politikaların desteklediği bir durumdu.” diye konuştu.

    Konuşmasında, 15 Temmuz aktörlerinin asıl kırılmaları yaşadıkları dönemlere işaret eden Prof. Dr. Bezci, özetle “Bu kırılmaları, 1990’ların sonunda, özellikle 28 Şubat sürecinin hemen öncesinde Bank Asya’nın kuruluşuyla birlikte yaşadıklarını görüyorsunuz. Bank Asya’nın kurulduğu an, bir nevi sivil toplum alanında güçlenmiş olan yapının, piyasayı da kontrol edebilen bir yapıya dönüşmeye başladığı andır. Bu anlamda 28 Şubat, bu harekette düşük bir ivme yaratmadı. 28 Şubat genel olarak baktığımızda Türkiye’ye özgü bir darbe geleneğinin devamıydı ama dünyadaki konjonktür halen devletin küçültülmesi, temelde piyasanın ve toplumun güçlendirilmesi üzerineydi. Dünya konjonktürü genelde 1970’lerden 2008’deki ekonomik krize kadar temelde aslında devletin daha küçüldüğü ama piyasa ve toplumun daha güçlendiği bir konjonktürdür. Önce eğitimde, sonra medyada ve en sonunda piyasada çok güçlenmeye başlayınca, devlette de bürokraside de ciddi güç kazanmaya başlamışlardı. Aslında bürokraside güç kazanmaları zaten onların 70’li yıllardan gelen bir hedefleriydi.” şeklinde konuştu.

    Prof. Dr. Bezci, Toplumun 15 Temmuz’a Olan Tepkisinin Nedenlerini Sıraladı

    Bütün bunların dünyada yeniden paylaşım dönemini işaret ettiğini vurgulayan Prof. Dr. Bezci, özetle “Yani bu durum, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra aslında 3. Dünya Savaşı’nın çoktan başladığının bir göstergesi. Bu sadece Ukrayna-Rusya meselesi değil. Devletler yeniden aktör olmaya başlayınca biliyoruz ki yeniden bir paylaşım savaşı ortaya çıkıyor. Türkiye açısından baktığımızda, 2011 seçimleriyle birlikte 15 Temmuz darbe girişiminde bulunan aktörler, rüzgâra ters bir şekilde dediler ki, ‘Biz artık toplumda, medyada, ekonomide, askeri bürokraside güçlüyüz.’ Peki ne kaldı geriye? Sadece siyasi iktidar kaldı. Siyasi karar verme mekanizmaları kaldı. Aslında 2011 sonrası yavaş yavaş yapının, siyasi karar verme mekanizmalarını da etkilemeye çalıştığını görüyoruz. Tabii ki siyasi iktidar buna tepki gösterdi. Bunu biz Türkiye’ye özgü olağanüstü durumlarda görüyoruz. Bunlar Gezi Parkı’yla başlayan, 17-25 Aralık süreciyle devam eden olağanüstü durumlar. Aslında bunlar dünya konjonktürünün dışında durumlardı. Bunlar gecikmiş bir renkli devrim hikayesiydi. En nihayetinde 15 Temmuz sürecine Türkiye’de sadece iktidar değil toplum da bir nevi karşılık verdi. Toplumun karşılık vermesi, biraz toplumu etki altına alma bağlamında yaptıkları hatalarla çok âlâkâlıydı. Yani etki altına alalım diye toplumu çok ciddi anlamda zihinsel, düşünsel ve vicdansal baskı altına almışlardı. Bu baskı insanlarda derin bir tepki oluşturmuştu. Tankın üstüne çıkan insanlar aslında bu baskının dışa vurumuyla bunu yaptılar. Bir taraftan da bizdeki askeri darbe geleneği içinden gelen bir suskunluğun utancıyla tankın üstüne çıktılar. 60’ta darbe olmuş, susmuşsun. 70’te darbe olmuş, susmuşsun. 80’de darbe olmuş, susmuşsun. Bunun utancı da vardı insanlarda. Yine burada politik liderliğin de çok ciddi bir şekilde dik duruşu vardı. Bütün bunlar birleşince de insanlar tepki gösterdiler ve 15 Temmuz’da 250 şehit verdik. Bu bir taraftan toplumsal tepkiydi, bir taraftan da dünya konjonktürüne uygun bir tepkiydi.” değerlendirmesinde bulundu.

    Soru-cevap bölümünün ardından Prof. Dr. Bünyamin Bezci’ye Vali Erkan Kılıç tarafından teşekkür plaketi takdim edildi. Konferans, toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.

     

    Önceki İçerikBOLOGNA Bilgi Paketleri Güncelleme Eğitim Programı
    Sonraki İçerikÜniversitemiz Bayramlaşma Programı