BAMER Konferansları: Mustafa Sâfi Efendi ve Menâkıbnâmesi

    Bolu Halk Kültürünü Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (BAMER) düzenlediği geleneksel BAMER konferanslarında, Halvetilik usûlünü Bolu’da icra eden Mustafa Sâfi Efendi ve Menâkıbnâmesi ele alındı. Konferansa, Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serdar Uğurlu konuk oldu.

    Tarihi Gülezler Konağı’nda düzenlenen konferansa, tasavvuf tarihi açısından çok önemli bir Türk tarikatı olan Halvetiliği anlatarak başlayan Doç. Dr. Uğurlu,   “Halvetiliğin kurucusu bir Azeri, Ömer El Halvetî. Tasavvuf tarihinde bir tarikatlar fabrikası olarak görülen ve kabul edilen bir yol. Halvetiliğin birçok alt dalı var ve bunlar Bolu’ya da yansımış. Mesela meşhur Davud El Halvetî, Mudurnulu. Halveti tarikatı içerisinde Bolu ve çevresine Halvetiliği getiren ilk kişidir. Anadolu’ya Halvetiliği ilk getiren kişi ise Amasyalı Pir İlyas’tır. Sadreddin Hıyavi’nin halifesidir. Bugün konuştuğumuz Mustafa Sâfi Efendi aslında silsilenin çok sonlarındadır. Öncesinde çok değerli zâtlar vardır. Tokadi Hayreddin olarak bilinen, Bolu’nun 13 km dışında Dûtaş mevkinde bugün tekkesi, camisi ve üstü açık türbesi bulunan, 1535 yılında ölmüş çok önemli bir zât. Hakkında çok fazla bilgiye sahip değiliz ama onun çok önemli bir zât olduğunu nereden anlıyoruz? Kastamonulu Şeyh Şaban-ı Veli’nin hocasıdır. Halvetilik içerisinde çok önemli bir koldur Şabanilik. Mustafa Safi de Şaban-î Çerkeşî kolunun bir devamıdır.” dedi.

    “Bütün silsileler Hz. Peygamberden başlar, sonrasında 2’ye ayrılır. Hz. Ebubekir üzerinden gelen bir silsile vardır; bir de Hz. Ali üzerinden gelen bir silsile vardır.” diyerek konuşmasını sürdüren Doç. Dr. Uğurlu, özetle “Tasavvuf kaynakları, çeşitli silsile kaynakları bize bu bilgiyi veriyor. Bu gelenek içerisinde şuna inanılır: Hz. Peygamber, Hz. Ebubekir’e hil’at giydirirken ona hafî zikrî telkin etmiştir. Senin yolundan devam edenler hafî zikir ile meşgul olsun. Nakşibendilik mesela buradan gelir. Onların zikri sessizdir. Peygamber Efendimiz Hz. Ali’ye hil’at giydirirken ise senin silsilenden devam eden tarikatlarda da zikir, cehri olsun yani sesli zikir. Halvetilik, Hz. Ali’den aşağıya doğru inen silsileye dahildir. Hz. Muhammed, Hz. Ali ve Hz. Ali’den sonraki 12 imamın bulunduğu ilk bölüme, Silsilet-üz Zeheb denir. Altın silsile. Bundan sonra İslam tasavvufunun önemli şahsiyetleri gelir. 19’uncu sıradaki silsile bizim için önemlidir. Çünkü orada İbrahim Zahid-î Geylânî vardır. İbrahim Zahid-î Geylânî’den sonra Halvetilik başlayacak. Geylânî bize neyi hatırlatıyor? Abdülkâdir Geylânî’nin memleketini hatırlatıyor. Hazar Denizi’nin batısında yani Türkiye ile Hazar Denizi arasında bir bölge. İbrahim Zahid-î Geylânî’den sonra silsilenin ikiye ayrıldığını görüyoruz. Biri, Ahi Muhammed Nur El Halveti’dir. Diğeri de, Safiyüddin Erdebilî.” diye konuştu.

    “Bolu’da Çok Değerli Zâtlar Vardı.”

    Bolu ili sınırları içerisinde çok değerli zâtlar olduğunu kaydeden Doç. Dr. Uğurlu, özetle “Mudurnulu Davud El Halvetî burada. Ömer Sıkkin Hazretleri burada. Akşemseddin Hazretleri, Tokadi Hayreddin Hazretleri, Kemal Ümmî Hazretleri burada.” dedi.

    Doç. Dr. Uğurlu, özetle “İbrahim Zahid-î Geylânî’nin diğer halifesi olan Ahi Muhammed Nur El Halvetî’ye bakalım çünkü onun yeğeni Ömer el Halvetî’dir. Halvetiliğin Pir’i, kurucusu kabul edilir.  Çünkü ilmi, irfanı ve yeteneği ile Halveti kolunu, Halveti yolunu sistemleştirmesinden dolayı. Bir de rivayet odur ki, bir ağacın kovuğunda 40 kez üst üste erbain çıkarmasından dolayı. Yani çile. Biliyorsunuz Sufiler dünyadan el etek çekerler. Çilehane’ye girerler ve 40 gün riyazet ile geçirirler. Bu çok zor bir şeydir. Nefse ağır gelen bir şeydir. Ömer El Halvetî’den sonra Ahi Mirem ve ardından Sadreddin Hıyâvî gelir. Sonra gelen Seyid Yahyâ-yı Şirvânî Halveti yolu içerisinde Pîr-i Sâni olarak bilinen zâttır. Yani ikinci pîr olarak tanınır. Kendisinin ölümünden sonra Halvetilik 4 kola ayrılmış, bütün İslâm dünyasına yayılmıştır. Mustafa Safi’nin silsilelendiği Cemâliyye kolu var. Bu kolun da kurucusu Çelebi Halife diye meşhur Cemal el Halvetî diye bilinen bir mutasavvıf halveti şeyhidir. Cemal el Halvetî, çok önemli iki zât yetiştirmiştir. Birisi bizim için de çok önemli olan Hayreddin Tokadi, diğeri de Yusuf Sümbül Sinan Efendi.  Hayreddin Tokadi Bolu’ya geldiğinde, İmaret Camii’nin olduğu yerde postu oraya seriyor. Halveti Cemal-i kolunun adabını orada öğretmeye başlıyor. Yaptığımız çalışmalarda gördük ki, Hayreddin Tokadi Düzceli, Konrapalı. O zamanlar tabii burası tek mekan olarak, Bolu vilayeti kabul ediliyor. Tokadi Hayreddin’den sonra Şeyh Şaban-ı Veli geliyor.” şeklinde konuştu.

    Mustafa Sâfi Efendi ve Menâkıbnâmesi

    Ayrıntılı şekilde bilgi verdiği silsileleri tamamladıktan sonra Mustafa Sâfi Efendi’nin hayatı ve menâkıbnâmesini anlatan Doç. Dr. Serdar Uğurlu, “Mustafa Sâfi Efendi, Diyarbakırlı bir Kürt’tür. 9 yaşına kadar babasından ilim tahsil eylemiş, babası Diyarbakır’ın Mecidiye Medresesi’nin başmüderrisi olan Salih Efendi, âlim bir zâttı. Oğlunu da Şerh-ül Akaid’e kadar yetiştirmiş. Akabinde oğlunun daha iyi bir eğitim alması için  payitahta gitmesi gerektiğine inandığı için Mustafa Sâfi Efendi’yi 9 yaşında İstanbul’a gönderiyor. 24 yaşına kadar İstanbul’da medrese ve çeşitli ilmi aşamalardan geçiyor. İcazetini alıyor.” dedi.

    Mustafa Sâfi Efendi’nin memleketi Diyarbakır’a dönmek için yola çıktığını, yolculuğu esnasında Safranbolu sancağına uğradığını belirten Doç. Dr. Uğurlu, “Safranbolu sancağına bağlı bugünkü Çankırı’nın Çerkeş ilçesinde Mustafa Çerkeşî’nin namını duymuş. Mustafa Sâfi, zahirî ilimlerde yetişmiş olmasına rağmen batınî ilimlerdeki eksiğinden dolayı tasavvufa meraklı. Mustafa Çerkeşî Efendi ile tanışmak istiyor ve onu bulup ona tabi oluyor, ona inabe eyliyor. Mustafa Çerkeşî Efendi ilk başta tereddüt ediyor. İlm-i zahirde oldukça yetkin olan böyle bir talebeyi mürşidanı arasına almak hususunda tereddüt ediyor ama Mustafa Sâfi o kadar isteklidir ki kabul ediyor. Mustafa Sâfi Efendi, Çerkeşî Mustafa Efendi’de 3 sene eğitim aldıktan sonra maalesef bir sıla-i rahim için memleketine gittiğinde Mustafa Çerkeşî Efendi rahmetli oluyor. Bu bir sufinin, bir sâlikin , tasavvuf eğitimine başlamış bir müridin başına gelecek en kötü şeylerden biridir. Buna arafta kalma denir. Çünkü hocası onu belli bir aşamaya getirmiştir. O aşamayı bitirecek ve ona icazet edecektir. O aşama tamamlanmadan ölünce, usûl şudur: O hocadan en son hilafet alan kimse, gidip ona teslim olması lazımdır. O kişi de belki onu yeni bir mürit hükmüne sokup en baştan başlatabilir. Böyle bir sıkıntı var. Diyarbakır’a gidiyor ve Diyarbakır’da babası onu evlendiriyor. Tekrar tasavvufi eğitimine devam etmek için Çankırı’ya geliyor. Bu esnada Diyarbakır’daki hanımı bir kız çocuğu dünyaya getiriyor. Sonra hanımı hastalanıyor ve ölüyor. Bu kız çocuğuna dedesi Salih Efendi göz kulak oluyor. Mustafa Sâfi Efendi de hocasının ölümünün ardından Gerede’ye geçerek, Geredeli Aziz Halil Efendi’ye iktisap ediyor. 3 senede Geredeli Aziz Halil Efendi’de seyr-i sülûk eğitimini tamamladıktan sonra post sermek için Bolu’ya geliyor. Bolu’ya gelmesinin bir sebebi, bir rüya gördüğü söylenir. Bolu’da Semerkant Camisi’nde Şeyh Şaban-ı Veli ve Çerkeşi adabıyla Halvetilik usûlünü icra etmeye başlıyor.” ifadelerini kullandı.

    Teşekkür belgesi takdimi ve toplu fotoğraf çekiminin ardından konferans sona erdi.

    Mevcut makalenin kısa URL'si : https://ajanda.ibu.edu.tr/lffq
    Exit mobile version